Sevgili okurlar, gün geçmiyor ki haberlerde erkek egemen toplumun kadına ettiği zulümlerin bir başka acıklı örneğini görmeyelim. Kadının suskunluğu sürdükçe bu zulüm son bulacak gibi görünmüyor. Kadınlarımız için artık ayağa kalkmak ve bu kadın düşmanı, erkek egemen düzene son vermekten başka bir yol gözükmüyor. Tünelin ucunda bir ışık varsa feminizmin sayesinde var. Gelin toplumumuzun suskun kesimi olan kadınları kişisel olarak tanıyalım, ezilenlerin ağzından onların öykülerini dinleyelim.
Ayşegül 35 yaşında, çiftçi. Çocukluğunda babasından çok dayak yedi. Çırak olarak marangoza verildi, ondan da düzenli olarak dayak yedi. Askerde “orospu” dahil işitmediği hakaret kalmadı, komutanından dayak yedi. … “Anlamıyorum” diyor, “bir erkek benim işittiğim hakaretin, uğradığım fiziksel tacizin onda birine maruz kalsa herkes onun yardımına koşar”. Erkek egemen toplum dayak yemeyi, aşağılanmayı yaşamın doğası olarak Ebru’ya dayattı.
Fatma kömür işçisi.. Üç otuz paraya ciğerine kanser dolduruyor. “Bu işi ben yapmasam birileri yine yapacak” diyor. “Ama neden yalnızca kadınlar yapar bu işi?” İçinde biriken kin ve öfkenin bir duygusal patlama anında hapisle sonuçlanmasından korkuyor. Erkek egemen toplum Fatma’nın hak arama yollarını tıkıyor. Haksızlıkları sineye çekmekle kendi adaletini aramak arasında seçim yapmaya zorluyor.
Iraz Ana 82 yaşında, Bağ-Kur emeklisi. Gençliğinde süngercilik, balıkçılık yapmış. Kıbrıs gazisi. “Bu adada hala Türk varsa ben gazi olduğum için, devrelerim şehit oldukları için” diyor. Bir bayram töreninde protokol kurallarına uymadığı için validen hakaret işitiyor. Annesi de İkinci Dünya Savaşı seferberliğinde 4 yıl boyunca askerden gelememiş. “Günlerce kuru, küflü ekmek yediklerini anlatırdı hep” diyor. Uğruna savaştığı, öleyazdığı toplum tarafından unutulup bir kenara atılmak onu bu yaşında hayata küstürmüş. Iraz Ana ne kadar incindiğini anlatacak sözcükleri bulamadığı için susmayı tercih ediyor. Erkek egemen toplum, kendisine ölümüne hizmet eden kadınlara borcunu işte böyle ödüyor.
Yıldız 27 yaşında, oto tamir garajında kalfa. Erkeklerle ilişkisi sorunlu. Onlara güvenemiyor. “Erkekler boylu poslu, güzeller. Sanki Tanrı onları yaratırken yalnızca vücutlarına çalışmış da akıllarını es geçmiş diye düşünüyorum sık sık. Sonra saçmaladığımı düşünüyorum.” “Bir çok arkadaşımın başına aynı şey geldi. kocaları en küçük bir hatalarında onları terk ettiler.” Suçu televizyonda, dizilerde buluyor. Dizilerde kaslı olmaktan başka hiç bir yetenekleri bulunmayan erkeklerin zengin kadınları kapıştıklarını söylüyor. Bunları izleyen erkeklerin kendilerine onları örnek aldıklarını söylüyor. Böylece evlendikleri kadınla tatmin olmadıklarını, daha zengin kadınlar bulabilme umuduyla gözlerinin hep dışarıda olduğunu, bu durumun onları karılarına karşı hoşgörüsüz ve fırsatçı yaptığını düşünüyor. “Ben işsiz kaldığımda bana sarılacak ve moral verecek bir koca arıyorum” diyor, “Sütü kesildiği gün kesip etini yiyeceği bir inek arayan bir çoban değil”. Erkek egemen toplum Yıldız’ı bekar kalmakla mutsuz evlilik yapmak arasında seçim yapmaya zorluyor.
Selin 32 yaşında, mühendis. Kocasından yıllarca dayak yemiş, sözlü hakaret işitmiş. Ama şikayetçi olduğunda karakolda alay konusu olmuş, kocası ufak tefek olduğu için mahkemede yargıç onu ciddiye almamış. Kocasının akrabaları tarafından tehdit edilmiş. Boşanmış ama tazminata ve nafakaya mahkum edilmiş. Kocası boşanma davası sırasında sigortasını iptal ettiriyor işsiz görünmek için. “Hala çalışıyor” diyor. “Patronuyla anlaşmış, tazminat ve nafaka alabilmek için sigortasını durdurmaş sadece. Alan razı veren razı. Benim içinse çıkış yolu yok. Nafakayı ödeyemezsem hapse gireceğim. Ona bir buçuk aylık, bana yarım aylık.” Duruşma günlerini anlatıyor. Adliye çıkışında eski kocasının sevgilisi olan avukat kadın pahalı arabasıyla onu karşılamış. “Sanki bütün adliyenin benimle dalga geçtiğini hissettim” diyor. Erkek egemen toplum kadının vücut bütünlüğüne saygı göstermiyor, onu buna “alışmaya” zorluyor.
Sevinç 29 yaşında, elektrik teknisyeni. Yalnızca oturup kahve içmişliği olan bir erkek, sırf onunla yatmayı kabul etmediği için kendisine tecavüz iftirası atıyor. “Beynimden vurulmuşa döndüm” diyor. “Hakimi tutuksuz yargılanmama bile zor ikna ettik. “Ailemi bunun bir iftira olduğuna zor ikna ettim. Arkadaşlar ne yaparsam yapayım bana inanmayacaklarmış gibi bakıyorlar yüzüme.” Dava açılır açılmaz işine son verilmiş. Acı acı gülüyor. “Patronuma nasıl anlatayım, arkadaşlarımı bile inandıramıyorum.” Yetmiyormuş gibi adamın ailesinden tehdit alıyormuş. Hatta bir gece yolunu kesip dövmeye kalkmışlar, zor kurtulmuş. Tecavüzcü olmadığını kanıtlamış ama uğradığı zarar ziyanı kimse karşılamayacak. Kin dolu bir erkeğin iftirası Sevinç’in bütün yaşama sevincini elinden alırken erkek egemen toplum olanca duyarsızlığıyla bu trajediye gözünü yumuyor. Suç işleyebilen bir kaç sosyopat kadının varlığının, bütün bir kadın toplumunu leke ve zan altında bırakması erkek egemen toplumun imzasıdır.
Kumru, Soma linyit madenlerinde uzun süre çalışmış. Genç yaşta sevdiğine kavuşamayınca yüreği hep buruk kalmış. Ölmeden bir kaç ay önce yapılan röportaj kaydında küskünlüğü yüzünden okunuyordu.”Önce askerliğini yap dediler, gittim geldim. Sonra paran yok dediler. İşsize mi vereceğiz oğlumuzu dediler. Diplomam yok, yabancı dilim yok. Ben de maden şirketine girdim. Şimdi elim ekmek tutuyor dedim, yine olmadı. ‘Bu paraya oğlumuzu geçindiremezsin’ dediler.” Sevdiği adamın başka bir kızla evlendiği günü soruyorlar, anlatmak istemiyor. Kumru 2014’te Soma’daki göçükte ölen 301 kadın işçiden biriydi. Erkek egemen toplum on binlerce kadına yaptığı gibi Kumru’yu da bir sinekmişçesine ezip öldürüyor.
Gülçin 38 yaşında, iş kadını. Küçükken teyzelere bızırını göstermesi istenirdi, o da indirir gösterirdi. Bu neşeli görünen ritüelin travmasını mı atlatamadı, yoksa çocuk yaşta sünnet edilmesinin acısı mı onu ruhunu yaraladı, anlamıyor. Psikiyatrlar sorunu büyüttüğünü düşünmüşler “çünkü bu ülkede her kadın sünnet edilir” demişler. Sünnet yarası çok çirkin ve asimetrik olduğu için erkeklere yaklaşmakta hep tedirgin olmuş, kendine güven sorunu var. … Erkek egemen toplum Gülçin’in cinsel sorunlarını çözme yollarını tıkamış. Karşı cinse açılamadığı gibi dostlarına da açılamıyor. Komik buluyorlar…
Çağla 45 yaşında. İnşaatlardaki iş kazalarında dünyada ilk sıralarda olan bir ülkede 30 yıldır inşaat işçiliği yapıyor. İş güvenliği diye bir şeyin olmamasından yakınıyor: “Hep işyerinde haksızlığa uğrayan erkeklerden söz ediyorlar. Ben daha inşaatta bir tane erkek işçi görmedim. Neymiş bunların derdi aga? Ofistesin, kliman var, kaloriferin var, aylığın benimkinin üç katı. Gel iki gün de inşaatta çalış! İstemeyi biliyorsun ama…” Yazımızı yayına hazırladığımız sırada Çağla’nın acı haberini aldık. İskeleden düşüp ölmüş. Erkek egemen toplum üç kuruş kar için kadınları köleleştiriyor, onları bir resmen tüketim nesnesi gibi harcıyor. Kadınlar bu eziyete katlanıyorlar, kocaları ve çocukları evlerinde huzur ve güven içinde yaşayabilsinler diye. Erkek egemen basınımız Kumru’ları, Çağla’ları değil, sansasyonel biçimde ölen bir kaç erkeğin ölümünü haber yapıyor. Çünkü erkek egemen toplumun gözünde kadınlar tüketilebilen, yenisi alınabilen değersiz iş makineleridir.
Leave a Reply