Yeminli erkek düşmanı OdaTV’de günün haberi:
https://odatv.com/egilip-goguslerimi-gormeye-calisiyorlar-21021946.html
“ ‘Korkuyor ve iğreniyoruz’ diyerek anlattılar: ‘Eğilip göğüslerimi görmeye çalışıyorlar.’ 12 yıldır çalıştığı hastanede, ‘çoğunlukla yaşlı veya sarhoş erkek hastalar tarafından’ tacize uğradığını anlatan…”
Türkiye’de çalışan bir kadın doktorun veya hemşirenin yakınması mı sandınız? Hayır!
“…Jennifer, işini çok sevdiğini ancak karşı karşıya kaldığı bazı davranışlar sebebiyle hem korktuğunu hem iğrendiğini anlatıyor.”
Evet. Türk değil, Amerikalı bir doktor! Yüz yıl önce Anadolu’daki Türk varlığını bitirmeye çalışmış olan İngiltere’nin hükümet yayın organı BBC’nin muhabiri, gitmiş bir iki hastane çalışanıyla röportaj yapmış. Türkçe haberde herhangi bir video, fotoğraf yok. Laf var… Laf üzerine yapılan bir haber. Ünlü olmak isteyen herhangi bir kadın hastane çalışanı “memelerimi sıktılar, sarktılar” diye demeç verebilir. Buna engel bir yasa yok hiçbir ülkede. Ha, doğru söylüyorsa, hele ABD veya Kanada gibi bir ülkede, hastanelerin her koridor ve odasında kameraların olduğu ve adliyenin çok sıkı çalıştığı bir ülkede, şikayetini mahkemeye götürür ve suç işleyeni adalete teslim edersin. Ama yok, feminizm bunu istemez.
“Çamur at, izi kalsın. Sen de o gürültüde küfeni doldur.” Feminizmin yöntemi budur.
Birincisi, bu bir gerçek haber değil. Sosyal medyada uzaylılar tarafından kaçırılıp gebe bırakıldığını veya kendisine peygamberlik verildiğini yazan bir alay insan var. Bunların her biri haber midir? Feminist internet sitesi, erkekleri suçlamak için bulduğu en ipe sapa gelmez bahaneleri değerlendiriyor, en zayıf dallara tutunuyor.
Şimdi, haberi gerçek bile kabul etsek soğukkanlılıkla düşünelim: OdaTV ne yapıyor? OdaTV okuyucusundan neye inanmasını istiyor? OdaTV, bir Amerikalı kadın doktorun Amerikalı erkek hastalarından gördüğünü iddia ettiği sarkıntılığı bize neden anlatıyor? Elbette Türk erkeklerini zan altında bırakmak için.
Peki, aynı OdaTV yılın 365 günü hangi boruyu çalıyor? Muasır medeniyet borusunu. Yani Batılı gibi düşünmeyenleri “geri kafalı” olarak yaftalıyor, Batının geleneklerini, yaşam biçimlerini kültürümüze aykırı olduğu gerekçesiyle reddedenleri “bu çağda bu kafa” diyerek aşağılıyor. İşte aynı OdaTV, bizden “ileride” olan bir Batı ülkesinde kadın doktorun -gerçek olduğunu varsaydığımız- şikayetini getirip bizim önümüze koyuyor. Şimdi başka bir gazete aynı haberin altına “Batılı düşünce biçimi /dünya görüşü işte böyle kötüdür, kadın sağlık görevlileri çalışamıyorlar bile” gibi bir yorum ekleyerek haber yapsa OdaTV hemen bu haberi alıp “bak bak, geri kafalıya bak” yapacak. Ama her nasılsa, kendisi yazınca yine kendisi haklı çıkmış oluyor. Yani “Erkek milleti ne aşağılıkmış görün. Biz dediydik, kurtuluş feminizmde” denmiş oluyor.
Şimdi -gerçek varsaydığımız- sözde yakınmanın içeriğine gelelim ve feminizmin röntgenini bir kez daha çekelim.
“Jennifer’in bulduğu tek çözüm, hastanın gözlerinin içine bakarak yüksek sesle ‘Vücudumdan elini çek’ demek. Bu iki işe yarıyor: ‘Birincisi, hastaya, tacizine sessiz kalmayacağımı göstermiş oluyor. İkincisi, çevremdeki iş arkadaşlarıma yardıma ihtiyacım olduğunu duyurmuş oluyorum.’”
Hayır. Yapacağın doğru şey, hastane polisini arayıp şikayetçi olmak, olayı gören iş arkadaşlarını da tanık tutmak. Bunun yerine bağırıp çağırarak şunu başarmaya çalışıyorsun: Adam hiçbir şey yapmadığı halde adamı zan altında bırakmış oluyorsun. Bu, kurnaz kadınların bildiği binlerce yıllık bir taktiktir. Amerika’da ve Kanada’da her yıl yüzlerce kadın giysilerini yırtarak, orasını burasını bereleyerek polise başvurmakta ve bir nedenle intikam almak istediği erkekten şikayetçi olmaktadır. Bu haberleri OdaTV’de, Cumhuriyet’te veya Hürriyet’te göremezsiniz. Batı’da bu bir kadın sporuna dönüşmüş durumdadır. Erkek beraat etse bile çamurun izi üzerinde kalmaktadır. Otobüste, trende, işyerinde şu veya bu nedenle canını yakmak istediğin, nefret ettiğin bir adam varsa aynı bu şekilde bağırır çağırır, kimsenin tanık olmadığı bir olayın gerçekleştiği izlenimi yaratırsın. Pek çok ofiste ve iş yerinde örnekleri de yaşanmıştır, yaşanmaktadır. Türkiye’de otobüste bulunan yolcular adamı dinlemez, yalnızca kadının çığırtısını kanıt sayarak tekme tokat otobüsten atıverirler. Feminizmin “beyan esastır” sloganı tam olarak bu şeytanlığı üretebilme yetisi kazandırmayı amaçlar.
“Duyduğu en korkunç söz de, yaşlı bir hastasından gelmiş: ‘Bacakların harika. Eğer daha genç olsaydım kendimi kontrol edebilir miydim emin değilim.’”
1) Batılı kadınlar bu türden sözleri duyabilmek için can atarlar. “Korkunç” ne demek? Bu apaçık bir iltifattır. Ne hakarettir, ne de tehdit. Erkekler hakkında yalan söyleyen feminizm, bize kadınlar hakkında da yalan söyler. Şu sözü duymayan kadın, duyan kadını kıskanır. Bu sözün korkutucu olduğunu düşünecek kadar geri zekalı olmayın lütfen. Bunu herkes bilir. Kadınların böyle şeyleri toplum içinde itiraf etmeleri beklenmez. Ancak kendi aralarında fısıldarlar. Çünkü bunu toplum içinde açıkça söylemelerinin, kendilerinin hafif olduğu izlenimi yaratacağından haklı olarak korkarlar. Haklı olarak bu ince çizgiyi geçmezler ve “sarkıntılıklardan” hoşnut olduklarını, özgüven kazandıklarını itiraf etmezler.
2) Dedik ya, fotoğraf yok, video yok. Yalnızca iddialar var. İddialar üzerine haber yapılmaz. Gazeteciliğin bir ABC’si, 5N1K’si vardır. Feminizm uğruna terk edilmek zorundadır çünkü yalanlar kanıtlanamaz. Yalan üzerine bir ideoloji, bir algı yönetimi tasarladığınızda göz boyayarak ve kesintisiz gürültü çıkararak kitleleri ikna etmektir tek seçeneğiniz. Kanıtlara dayanma seçeneğiniz yoktur. O zaman biz gözümüzde canlandıralım: Kadın hemşire bacaklarıyla ilgili bir iltifat işitiyorsa o anda ne giyiyor olabilir? Düzgün bir etek mi, pantolon mu? Yanıt: Hiçbiri. Ya uygunsuz kısalıkta bir etek, ya da eldiven gibi saran bir tayt. Anahtar sözcük: “Özgürlük”. Yani:
“Hem gösterip elletmeme özgürlüğümü kullanacağım, hem bana sarkıntılık edenleri adliyeye sevk etmeyeceğim, hem de benim beğenmediğim erkekler bana iltifat ettikleri için mağduru oynayacağım.”
İşte feminizm budur. Kendisine iltifat eden hasta eğer genç, atletik, hoşuna giden bir tip olsaydı emin olun mağduru oynamayacaktı. İltifata olumlu karşılık verecekti. Hatta Allah bilir olay böyle gerçekleşmiş olabilir. Durumun etinden, yününden, sütünden yararlanmaya çalışıyor ve hem hastanede şıkır şıkır gezip tanımadığı adamların ağzını sulandırmanın tadını çıkarıyor, hem de gazetelere çıkıp ünlü olmaya çalışıyor olabilir. Kim bilir…
“Ancak bu yine de kendimi iğrenç hissetmeme sebep oluyor.”
Yalan. Bu, kendini iyi hissetmene neden oluyor. Eğer hasta, herkesin ve güvenlik kameralarının gözü önünde sarkıntılık etiyse polise verir, mahkemede hesaplaşırsın. Eğer hasta iltifat ettiyse o günü özgüven patlamasıyla geçirdiğini biliyoruz. Ki zaten bacaklarını ve memelerini hastalara göstermenin nedeni budur. “O sırada ne giyiyordun?” diye sormayan muhabir, senin suç ortağındır. Feminizmin “ne giydiğime karışamazsın” sloganına bu kadar önem vermesinin püf noktası da budur. Olmayan bir mağdurluk yaratabilmek; sınırsızca iftira atabilmek; kendi davranışlarının sorumluluğunu almamak.
Haberin arşiv amaçlı görüntüsü:
Haberin metni:
“Korkuyor ve iğreniyoruz” diyerek anlattılar: “Eğilip göğüslerimi görmeye çalışıyorlar”
21.02.2019 09:41
“Bu çok yorucu. Ben senin doktorunum. Sağlıklı olduğundan emin olmak ve işimi yapabilmek için yüzüne çok yakınlaşmam gerekiyor. Bana, tedavinin bu kısmında yakınlaşıyor muyuz diye sorma, sosyal medyada beni ekleme, beni daha iyi tanımak istediğin için her gün bana mesaj atma.”
Doktorun Reddit’te paylaştığı bu not, iki gün içinde 28,000’den fazla oy, 2000 de yorum aldı. Yorumların bir kısmı, benzer hikayeleri paylaşan doktorlar tarafından yapılmıştı.
20’li yaşlarındaki bir doktor, işini çok sevdiğini ancak “cinsel tacizden ve sınırları korkutucu şekilde aşan davranışlardan kaçamadığını” yazıyordu:
“Çalıştığım yerin sosyal medya hesabından benimle ilgili yorum yapma. Sadece işe gitmek ve en kötü ihtimalle çıldırmış hastalarla uğraşmak istiyorum, cinsel tacizlerle değil.”
Deneyimlerini paylaşan kadın doktorlara da yüzlerce destek mesajı geldi.
“HEM KORKUYORUM HEM İĞRENİYORUM”
BBC Türkçe’nin aktardığına göre; BBC’den Shrie Ryder, yorum yapan ve deneyimlerini paylaşan sağlık çalışanı iki kadınla konuştu. ABD’de çalışan Jennifer isimli laboratuar teknisyeni, hastalardan kan örnekleri alıp testler yapıyor. 12 yıldır çalıştığı hastanede, “çoğunlukla yaşlı veya sarhoş erkek hastalar tarafından” tacize uğradığını anlatan Jennifer, işini çok sevdiğini ancak karşı karşıya kaldığı bazı davranışlar sebebiyle hem korktuğunu hem iğrendiğini anlatıyor:
“Genellikle yukarıdan eğilip göğüslerimi görmeye çalışıyorlar. Sarhoş bir adam bunu acil serviste, elleri kelepçeliyken bir polisin önünde yaptı!
Bir adam göğsümü bir anda öyle sert sıktı ki, morarttı. Çoğu da bunları yaparken ne yaptıklarının farkında olmadığını iddia ediyor.”
Jennifer, yaşlı hastaların büyük çoğunluğunun “bunak olduğunu söyleyerek” şikayet edilmekten kaçtığını anlatıyor.
DUYDUĞU EN KORKUNÇ SÖZ YAŞLI BİR HASTADAN
Kanada’da hastanelerde ve kliniklerde vekil doktor olarak çalışan Lesley de, işini çok sevdiğini ancak “hem hastalar hem de iş arkadaşları tarafından değişen düzeyde uygunsuz davranışlarla neredeyse her gün karşılaştığını” söylüyor.
Duyduğu en korkunç söz de, yaşlı bir hastasından gelmiş: “Bacakların harika. Eğer daha genç olsaydım kendimi kontrol edebilir miydim emin değilim.”
“BUNUN DA İŞİN BİR PARÇASI OLDUĞUNU SÖYLEDİ”
Hastaların birçoğu gerçekten bunama ya da nörolojik sorunlarla uğraştığı için, bir kısmı da ağır ilaç tedavisi gördüğü için, Jennifer’a göre hastaların uygunsuz davranışları için gerçek anlamda bir şeyler yapmak çok mümkün değil. Yine de daha fazla destek verilebilir:
“Yöneticilerimden biri başıma gelen şeylerden dolayı üzgün olduğunu ama yapacak bir şeyi olmadığını, bunun da işin bir parçası olduğunu söyledi.”
“YİNE DE KENDİMİ İĞRENÇ HİSSETMEME SEBEP OLUYOR”
Bu hastalardan sadece erkek çalışanların kan almasının çözüm olabileceği konuşuluyor. Ancak günün her saati hastanelerde erkek çalışan olmuyor. Yasal olarak hiçbir hastanın reddedilmesi mümkün de değil.
Jennifer’in bulduğu tek çözüm, hastanın gözlerinin içine bakarak yüksek sesle “Vücudumdan elini çek” demek.
Bu iki işe yarıyor: “Birincisi, hastaya, tacizine sessiz kalmayacağımı göstermiş oluyor. İkincisi, çevremdeki iş arkadaşlarıma yardıma ihtiyacım olduğunu duyurmuş oluyorum.”
Lesley de aynı yolu izliyor. Hastalarına kararlı ve kibar şekilde yaptığının ya da söylediğinin hiç hoş olmadığını ve uygunsuz olduğunu söylüyor: “Ancak bu yine de kendimi iğrenç hissetmeme sebep oluyor.”
Menduh
Tek kelimeyle muhteşem bu yazıyı yazanın kim olduğunu merak ediyorum gerçekten çok doğru gerçeklik payının 100%100 olduğu yerlere değinmiş