Genel

Covid-19 kadınları mı daha ağır vurdu erkekleri mi?

Eğer COVID-19 kadınlarda daha yüksek ölüme neden olsaydı “Koronavirüs en çok kadınları vuruyor” gibisinden anlamsız haberler görecektik. Ölüm sayılarındaki kadın aleyhine asimetri nedeniyle “erkek doktorlar kadın hastaları umursamıyorlar mı” gibisinden tuhaf tuhaf sorular sorulacaktı. Virüsün veya onu gönderen Tanrı’nın “kadın düşmanlığına” kadar varan birbirinden gülünç ama acınası fikirler duyacaktık. Ama virüs üçte iki erkekleri öldürünce herkes sessiz!

Şunu kabul edelim: Türk basını ve üniversitesi erkeklerin acısına karşı tam anlamıyla duyarsızlaşmıştır. Bu basını evine sokan, zihnini onunla meşgul eden insanlar da ona benzediler. Her ne kadar açıkça dile getirilmese de, nefret sözcüğüyle savunuluyor olmasa da bu, uygulamada erkek nefretidir. Feminizm erkek nefretidir.

Ve fakat olanca azim ve kararlılıkla gerçeği tersyüz etmekten geri durmuyorlar. “Pandemi” adını verdikleri salgında kadının daha mağdur olduğunu öne sürebilecek kadar arsızlaşıyorlar. Kısa bir aramayla birkaç türlüsünü bulabileceğiniz bu “bilimsel araştırmaların” iddiaları iki noktada yoğunlaşıyor. Birincisi kadın çalışanların daha çok etkilendiği, ikincisi “kadına şiddetin” arttığı. Erkekler trilyon dolar zarara uğrar; feminist, kadınların uğradığı bir kaç yüz milyonu haber yapar. Erkekler işsiz kalır, iflas eder, depresyona girer, dayak yer, intihar eder, ölür; feminist, kadınların yediği fazladan bir kaç tokadı manşet yapar.

“Bilimsel” diye önümüze konan “kadın araştırmaları” gazete haberi veya sosyal medya gevezeliği düzeyini geçmiyor. Covid-19 ve kadın anahtar sözcükleri aratınca bulduğumuz makalelerden ikisi:

Gulati G, Kelly BD. Domestic violence against women and the COVID-19 pandemic: What is the role of psychiatry? https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC7264022/

Mazza M, Marano G, Lai C, Janiri L, Sani G. Danger in danger: Interpersonal violence during COVID-19 quarantine. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC7190494/

Bunlara göre güya salgında herkes eve kapatılınca kadına şiddet artmış. Ama en küçük bir veri yok. “Kadına şiddet arttı” demiyor, “şiddet riski arttı” veya “şiddet artmış olabilir” (İng. might) gibi yuvarlak ve anlamsız ifadeler kullanıyorlar. Aşağıdaki makale daha da kötü. Açın okuyun:

van Gelder N, Peterman A, Potts A, et al. COVID-19: Reducing the risk of infection might increase the risk of intimate partner violence. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC7151425/

“Anekdot” dediği gazete haberlerine bakarak “dünya toplumlarında kadına şiddet artacak olabilir” diyor. Yani daha ortada olay yok, feminist akademisyen kendince bir olasılık görüyor, bunu bilimsel makale diye bilimsel dergide yayınlıyorlar. Bilimsel kılığına sokulmuş altın günü muhabbetini andıran bu türlü yayınların yapılmasının nedeni akademik fonlardır. Üniversiteler “kadın hakları” kürsüleri kurarak bu türlü makalelerin üretilmesini beklerler. Bir başka deyişle bunları yazsınlar diye para öderler. Vakıflar, paralı STK’lar ve bağımsız fonlar da doğrudan veya dolaylı olarak akademisyenleri böyle makaleler yazmaları için görevlendirirler. Akademisyen dediğiniz yarı-tanrı falan değildir, sizin benim gibi insandır, ekmek neredeyse oraya gider. İlkeli ve idealist de olmayınca paranın “aport” dediği yere koşar. Özgürlük ve bireycilik teraneleriyle idealist olmanın adeta yasaklandığı bir dünyada başka bir sonuç da beklenmezdi.

Bu ve benzer sözde bilimsel çalışmalar önümüzdeki günlerde artacaktır.

Biz gerçekleri konuşalım.

Son yüz yılda özellikle de son kırk yılda erkekler hayvandan hallice sayıldıkları için kamunun bütün sosyal yardım, ruhsal ve hukuki danışmanlık olanakları, üniversitelerin fonları, araştırma konuları ve kürsüleri çoktan kadınlara ayrılmış bulunduğundan erkeklerin gördüğü zarara eğilen olmadı. Bu yüzden erkekleri kesin olarak daha ağır etkileyen bu eziyet döneminde bütün bilimsel ve sayısal bulgular kadından yana yanlı olarak üretilmiştir ve üretilmektedir. Bir bakıma zorunlu olarak böyledir çünkü başka türlü bir veri üretecek düşünsel ve organik altyapı kalmamıştır. Sözgelimi salgın nedeniyle depresyon hastalarındaki değişimi araştırmak üzere yola çıkan bir araştırmacı, toplumun “erkek egemen” olduğu ve kadının her durumda daha mağdur sayılması gibi bir dogmayla yetiştirildiği için doğrudan kadınlara yönelmektedir. Oysa gerçekte depresyon hastalarının da, intihar edenlerin de çoğunluğu erkektir, dolayısıyla böyle bir araştırmanın öncelikle erkekleri gözetmesi gerekir. “Kovid kadınları nasıl etkiledi” temalı bütün veriler kadını gerçekdışı olarak kayıran ve erkeği yok sayan bir bakış açısıyla üretilmiştir. Çünkü kadından yana yanlılık araştırmacının o anki inisiyatifinden kaynaklanmak zorunda değildir, yanlılık sisteme içkindir. Kimi zaman üretilen verilerde yanlılık şeffaftır, yani yanlılık kağıdın üzerinde öylece durmaktadır. Örneğin “savaşta dul kalan her beş kişiden dördü kadın” gibi bir sayısal veriyle başlayan kadın mağdurluğu şarkısındaki yanlılık ve absürtlük şeffaftır; görmek için normal işleyen bir beyin yeter.

Kovid’le ilgili veriler işte bu arka planda üretilmiştir. Yani yanlılık bütün bir sisteme normal koşullarda içkindir. Salgın koşullarına da yansıyacaktır. Bunu saptadıktan sonra salgınla ilgili iddialara geçebiliriz.

 

Örnek iddia: “Sağlık çalışanlarının dörtte üçü kadındır, bulaşma yüksektir, koruyucu malzeme eksiktir, demek ki kadınlar daha çok zarar görmüştür.”

Gerçek: Malzeme eksik veya planlama kötü olduğunda erkek ve kadın sağlık çalışanları bundan eşit derecede mağdur olurlar çünkü malzemenin özellikle kadın sağlık çalışanlarından esirgenmesi veya beklenmeyen fazladan iş yükünün özellikle kadınlara yansıtılması gibi bir durum yoktur. Bu bir. İkincisi, kadın hemşirelerin mikrop korkusuyla yaklaşmadıkları, ilgilenmedikleri, saat başı ateş ölçmeye bile gitmedikleri, bir bölümünü belki kurtarabilecekleri ama ölümlerine neden oldukları hastaların üçte ikisi erkektir. Hastane çalışanlarının yanlış tedavi veya ilgisizlik nedeniyle öldürdükleri hastaların üçte ikisi erkektir. Ama erkek oldukları için yok sayılıyorlar. Ölenlerin üçte ikisinin kadın olduğu bir salgında feministler ne derlerdi, ne talep ederlerdi hayal edebiliyor musunuz?

“Önce kadınlar aşılansın!”

“Kadınlara ücretli süresiz izin verilsin!”

“Erkek müşteriler kadın çalışanların olduğu dükkanlara aşısız ve maskesiz giremesinler!”

 

Örnek iddia: “Fahişelerin %99.9’u kadındır, önlemler nedeniyle fahişelerin müşterisi azalmıştır, demek ki pandemide kadınlar daha çok zarar görmüştür.”

Gerçek: “Eşini aldatanların dörtte üçü erkek” istatistiğini hatırlatan bir veridir yukarıdaki. %100’ü erkek olan müşteriler bundan zarar görmediler mi? Fuhuş iyi ve meşru bir şeyse –ki bu veriyi sunan feminist bunu demiş oluyor– bu hizmeti alamayan ve belki bu yüzden depresyonu ağırlaşan erkek de mağdur sayılmalıdır. Ama erkek oldukları için yok sayılıyorlar.

 

Salgının Genel Olarak Kadınları Daha Kötü Etkilediği İddiası

Gerçek: Kibar olmaya gerek yok, bu ahlaksızca bir yalandır. Salgın ve salgın bahanesiyle yapılan zulüm çalışanı çalışmayanı, sağlıklısı hastasıyla erkekleri daha ağır etkilemiştir.

 

1) Gerçek: Ölenlerin üçte ikisine yakını erkektir.

Başka türlü söylersek, ölen her iki erkeğe bir kadın düşüyor. Feministler gibi söyleyecek olsak “kadın egemen toplumda bir kadının canı iki erkeğin canına bedel” derdik (bağırarak ve ağlayarak).

Kaynaklar: https://www.worldometers.info/coronavirus/coronavirus-age-sex-demographics/

https://public.flourish.studio/visualisation/4580716/

https://data.cdc.gov/NCHS/Provisional-COVID-19-Deaths-by-Sex-and-Age/9bhg-hcku

 

2) Gerçek: Salgından kadın çalışanların daha ağır etkilenmesi matematiksel olarak olanaksızdır.

Ekonomik etkinlikler tarım, madencilik, endüstri ve hizmet olarak ana başlıklara ayrılır. TÜİK’in ve maliyenin ekonomi çizelgelerine bakarsanız hizmet sektörünün GSYH’deki payı yok yıllarda sürekli yükselmektedir. Öbür ülkelerdeki eğilim de genelde budur. Para birimiyle ölçülen katma değerin içinde tarım, madencilik, endüstri gibi birincil üretimi yani asıl maddi üretimi barındıran iş kollarının ürettiği değerin para karşılığı azalıyor. Bunların tamamlayıcısı, kuyruğu, uydusu olan hizmet iş kolunun ürettiği katma değerin para karşılığı yükseliyor. Oysa insanların yedikleri, giydikleri, bindikleri şeyler azalmıyor, küçülmüyor. Demek ki hizmet iş kollarında bir şişmeden söz edebiliriz. İşte kadının iş yaşamında daha görünür veya daha baskın oluyormuş gibi sunulmasının anahtarı budur. Benzinlikte kadın pompacı çalıştırabilirsiniz ama maden ve rafineri işçisi erkektir. Kadın sekreter çalıştırabilirsiniz ama o bilgisayarları üreten, o kabloları döşeyip o ofisi inşa eden erkektir. Kadın belediye başkanı seçebilirsiniz ama yol, çöp, kanalizasyon işçileri erkek kalacaktır. Yani kadını ciciler içinde ofise veya bir resepsiyon masasının arkasına oturtup “erkeklere eşit” olarak çalıştırdığınızda aslında onu yalnızca hizmet iş koluna sokmuş oluyorsunuz. Asıl üretimin yapıldığı birincil iş kolları yine erkeğin emeğiyle ayakta duruyor.

İşte salgın bahanesiyle “evden çalışma” denen şey aslında yalnızca kent merkezlerine ve yalnızca ofis hizmetlerine veya hizmet iş koluna özgü bir şeyken basında, orada, burada sanki cümbür cemaat evden çalışma başlamış gibi bir izlenim yaratılması kadının avantajlı durumunu kamufle etmiştir. Hizmet iş kollarında çalışan insanların evde oturabilmeleri için gerçek üretim sürmek zorundadır. Erkek işçiler elektrik santralinde, madende, tarlada, fabrikada, yolda, denizde çalışmayı sürdürmüştür ki bazı insanlar evden çalışabilsinler. Erkek işçiler inşaatlarda ölmeyi sürdürmüştür ki insanlar evden çalışabilsinler. Evden çalışma seçeneğinin kadın çalışanlar içindeki payı, erkek çalışanlar içindeki payından yüksektir. Açıkladığımız koşullar nedeniyle bunun sayısal olarak belgelenmesi gerekmez. Bunun sayısal kanıtını TÜİK’in istihdam çizelgelerinde bulabilirsiniz. Kadınların çoğunlukla hizmet iş kollarında istihdam edildiği açıktır. Örneğin İstanbul’da çalışan kadınların 76’sı hizmet iş kolundadır. Dünyada da genel olarak böyledir.

Ama feministler işlerine gelen veriyi cımbızla çekmekte ustadırlar. Ücretsiz izin verilen veya işten çıkarılan kadın işçi sayısının erkek işçi sayısını geçtiği bir hizmet iş kolu bulur, onu gösterirler. Oysa bunu rahat rahat yaparken kullandıkları bütün fiziksel olanaklar salgında evden çalışma olanağı olmadığı için çalışmayı sürdüren, üstelik maske, aşı, PCR gibi eziyetlere katlanarak sürdüren erkekler tarafından sağlanmıştır.

Sonuçta şu veya bu nedenle bir ekonomik durgunluk olduğunda daha ağır etkilenen istisnasız olarak erkek olacaktır. Çünkü işin, çalışmanın çoğu erkek tarafından yapılır, bu kadar basit.

Feminist ne diyordu? Kadının yeri ev değildir, dışarısıdır, iş yaşamıdır diyordu. Kadının genel olarak “evde” olmasından yakınıyordu. Ev hanımlığı yok olsun istiyordu. Değiştirmeye çalıştığı gerçeği, kadının yok etmek istediği avantajını yok saymasını, yani ev hanımı kalarak salgından neredeyse hiç etkilenmeyen kesimi görmezden gelmesi, hatta onları mağdur göstermeye çalışmasına ne demeli? Karısını döven erkek sayısı artmış olabilir, evet. Peki, salgın bahanesiyle işsiz bırakılıp depresyon ve gerginliğin etkisiyle ev hanımı karısını dövdüğünde erkek mi salgın mağdurudur, kadın mı? Yok yere işsiz bırakılmış kocasına gerektiği gibi destek olan bir ev hanımı dayak yer mi? Son iki yıldır “şiddete” maruz kalan kadın sayısının arttığını bildiren raporlar “şiddet” sözcüğünün tanımını yapıyorlar mı? Çünkü “sözlü şiddet”, “duygusal şiddet” gibi üfürmece kavramlar sayesinde artık sözcüğün hiçbir anlamı kalmamıştır. Sorular artırılabilir. Doğru soru doğru yanıtın yarısıdır. Önümüze konan kurmaca kadın mağdurluğu istatistikleri ise yanlış sorulara verilmiş yanıtlardır. Yanlış sorunun doğru yanıtı olmaz.

TÜİK’ten derlenmiş kaynak çizelgeler:

2014-2020 hizmet iş kolundaki şişme

1968-2015 arası hizmet iş kollarının GSYH’deki payı: Hizmet sütunuyla birlikte mali aracılık ve kamu hizmeti (vergi sübvansiyon) sütunlarındaki artış, ofis hizmetindeki kabarmaya karşılık gelir.

2014-2020 cinsiyete göre istihdam: Birincil üretim olan tarım ve endüstride istihdam edilen erkek sayısı artmazken (mavi) hizmet iş kollarında istihdam edilen kadın sayısındaki hızlı artışa (sarı) dikkat edin.

 

3) Gerçek: Son iki yılda artan depresyon ve intihar erkekleri vurmuştur.

Normal koşullarda depresyon ve intiharda erkekler kadına oranla kat kat dezavantajlı durumdadırlar. İstatistikler itiraz edilemeyecek kanıtı sunar. Bu olgunun modern toplumun erkek düşmanı olması dışında da bazı nedenleri vardır. Meraklısı bu nedenlerden bir kaçını Herb Goldberg’in Erkek Olmanın Tehlikeleri kitabında bulabilir. Bizim için asıl önemli olan erkeğin bu dezavantajlı durumuna rağmen “erkek egemen” olduğu öne sürülen toplumların önlem almaması, erkeğe yardım elini uzatmamasıdır. Bu durum salgın ve salgın bahanesiyle yapılan zulümle daha da ağırlaşmıştır. Salgın bahanesiyle insanları eve kapatmak doğal olarak çalışma zorunluluğu bulunan ve ev dışında zaman geçirmeye yatkın olan erkekleri daha kötü etkileyecektir. Erkeklerin intihar nedenleri arasında işsizliğin ve parasızlığın (ve dolayısıyla bekar ve yalnız bırakılmanın) önde geldiği zaten biliniyordu. Virüs bahanesiyle psikiyatri kliniklerinin ve danışmanlıkların kapatılması veya giriş engelleri konulması tahmin edin en çok kadınları mı vurdu, erkekleri mi?

Sözgelimi Romanya’da yapılan bir araştırmada genç kadınların salgın döneminde aile desteği ve yardımına rağmen daha çok kaygı bozukluğu geliştirdikleri ama türlü rahatsızlıklarla psikiyatri birimlerine başvuranların ve yatan hastaların çoğunluğunun erkek olduğu ortaya çıkmıştır. Kaynak: Bonea, M, Miclutia, I. “Challenges of Psychiatric services during Covid-19 lockdown and alert states in Romania”, 4th Eastern European Conference of Mental Health’de sunulmuştur. https://www.intechopen.com/chapters/76837

Kadınlar kendileri için yarı yarıya daha tehlikesiz olan bir hastalıktan dolayı neden daha çok korkup kaygılanıyorlar, neden eşlerinden veya sevgililerinden uzak durmayı seçiyorlar ayrı bir araştırma konusudur.

Kadın sağlık çalışanlarının intihar sayılarını vererek salgından daha ağır etkilendiklerini öne süren çalışmalar bir noktayı gözden kaçırır: Özellikle endüstrileşmiş ülkelerde öbür mesleklerden farklı olarak sağlık iş kolunda kadın ve erkek intihar oranları birbirine çok yakındır. Doktor kadınlar, doktor olmayan kadınlara göre birkaç kat daha intihar eğilimlidirler. Kaynaklar:

Sari Lindeman, A Systematic Review on Gender-Specific Suicide Mortality in Medical Doctors https://www.cambridge.org/core/journals/the-british-journal-of-psychiatry/article/abs/systematic-review-on-genderspecific-suicide-mortality-in-medical-doctors/75ED952B056A57074B82A4BE6885E055

Eva S. Schernhammer, Suicide Rates Among Physicians: A Quantitative and Gender Assessment (Meta-Analysis) https://ajp.psychiatryonline.org/doi/full/10.1176/appi.ajp.161.12.2295

Bu farklılık dikkate alınmadığında intihar girişiminde bulunan kadın doktor/hemşire sayısının kabarıklığı ile Kovid arasında hatalı bir bağlantı kurulması olasıdır. İntihar eden kadın doktorlarla ilgili bir başka olası zorluk kadın doktor sayısının küçük olmasıdır. İstatistik dersi alanlar bilirler, çalıştığınız sayılar küçüldükçe güvenilirlik azalır.

İntihar verilerini okurken sık yapılan bir hata, girişim sayısıyla ölüm sayısının karıştırılmasıdır. İntihar girişimi sayısı (çoğu kez “intihara eğilimli olmak” biçiminde karşımıza çıkar), başarısız girişimleri de içerdiği için yanıltıcıdır. Kadınlarda girişim sayısı otuz kata kadar fazla, ölüm oranı dörtte bire kadar düşüktür. Erkeklerde ise “başarısız” olmak, böylece dikkat çekmek ve dolaylı olarak yardım işareti vermek üzere tasarlanmış girişimlere sık rastlanmıyor.

Kovid’in kadınların ağır bunalım geçirme veya intihar sayısını artırdığını gösteren herhangi bir bulgu yoktur. Genel eğilimler ve sıraladığımız nedensellik bağları büyük olasılıkla bunun böyle kalacağını gösteriyor. Kaynak: Ann John, The impact of the COVID-19 pandemic on self-harm and suicidal behaviour: update of living systematic review https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC7871358.2/

Türkiye’de 2020-2021 dönemindeki ağır depresyon ve intihar eğilimini belgeleyecek olan istatistiklerin üretilmesi zaman alacaktır veya bunlar hiç üretilemeyecektir. TÜİK bu yılın Mayıs ayında 2020 ölüm istatistiklerini açıklamayı süresiz olarak ertelediğini bildirmişti.

 

4) Gerçek: Evsiz erkekler salgında daha ağır etkilenmişlerdir.

Evsizlerin içinde erkek oranı %90’ın üzerindedir. Bu zaten modern toplumun erkek düşmanı (kadın-egemen) olduğunu kanıtlamaya yetecek bir veriyken salgın gerekçesiyle işe gitmeyen ve sokağa çıkmayan halk ve görevliler bu kişilerin daha da zor durumda kalmalarına neden oldu. Evsiz erkeklerin durumu hayvanınkinden bile kötüdür. İnsanlar sokağa çıkmadıkları için sözde beslenemeyen sokak itleri için yardım kampanyaları düzenlenirken hiç kimse bu erkekleri hatırlamadı. Türkiye’de erkekler mecazi olarak değil, lafın gelişi olarak değil gerçekten sokak itinden sonra geliyorlar.

Yazının başında belirttiğimiz ve üniversitelere yerleşik yanlılıktan dolayı Kovid bahanesiyle yapılan zulümden etkilenen evsiz kadınlarla ilgili çalışmalar üretilecek, evsiz nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan erkekler yine hasıraltı edilecektir. Evsiz erkeğin salgından daha ağır etkilendiğinin evsiz olmasından başka bir kanıtını aramak gerekmez. Sokağa çıkma yasağı günlerinde sokağa izinsiz çıkma cezası yiyen evsiz erkeği hepimiz biliyoruz.

 

Leave a Reply

Doğrulama *Captcha loading...

Pin It on Pinterest