Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği, “Doğru Kelimeleri Kullanmak, Cinsel Şiddet Üzerine Haber Oluşturmak” adıyla bir kılavuz yayınlamış. Şuradan indirilebiliyor: http://cinselsiddetlemucadele.org/wp-content/uploads/2018/01/Dogru-Kelimeler-DIGITAL2.pdf
Gazetecilerin karşısına geçip onlara parmaklarını sallayarak dili nasıl kullanacaklarını öğretmek iddiasındalar. Gazetecilik çok da saygın bir meslek değil, eyvallah. Çoğu editörün dil konusunda kalifiye olmadığını da görüyoruz. İyi de siz kimsiniz, sizin feminist olmaktan başka niteliğiniz nedir ki insanlara dil öğretmeye kalkıyorsunuz? Soran yok…
Pek çok feminist metin gibi bu kılavuzun da kötü bir çeviriyle İngilizce’den çevrildiği belli oluyor. Hatta “beyaz olmayan bir kadınsanız”, “Müslümansanız” gibi bu ülkeye hiç uymayan gülünç ifadeler metinde olduğu gibi bırakılmış. Feminizmin bu ülkenin sorunlarından ve ihtiyaçlarından doğmayan, bu ülkeye ithal edilen bir nefret ideolojisi olduğu göz önüne alınınca hiç şaşırtıcı değil.
Kılavuz, muhatabına “bizim istediğimiz kelimeleri kullan, bizim tü-kaka listemizdekileri kullanma” diye bir bir emrediyor. Ve istisnasız bütün feminist söylemde olduğu gibi, hiç bir hukuki veya bilimsel gerekçe göstermiyor. Örneklere bakalım…
Yukarıdaki alıntıya dikkatle bakın.
1) Kılavuz “zanlı” yerine “fail” sözcüğünü kullanıyor. Bir şikayet olduğunda, bir dava açıldığında yargılanan kişinin adı zanlıdır. Ancak dava sonuçlanıp zanlı suçlu bulunduğunda adı “fail” olur. Feminist bunu çok iyi biliyor. Ama amacı aldatmak, yalan söylemek ve kendi çıkarına göre yönlendirmek olduğu için kasıtlı olarak yanıltıyor.
2) Zanlının adının anılmadığı haberi yapmayın diyor, adının verilmesini istiyor. Böylece haksız yere suçlanan, iftiraya uğrayan erkeklerin (yalnızca erkeklerin) adlarının lekelenmesini istiyor. Basının bu tutumu, dilediği erkeğin canını yakmak isteyen kadınlara sonsuz bir güç verecek. Niyetini bozmuş olan kadın dilediği erkeğe şantaj yapacak, “bana tecavüz etti derim, adın boy boy yayınlanır, istediğimi bana ver” diyecek. Feministin istediği tam olarak budur.
Gazetecilik okullarında böyle bir şey yok. Feminist, gazeteciye haberi mağdur olduğu düşünülen kişinin (yalnızca kadın) gönlüne göre belirlediği kelimelerle yazmasını istiyor. Yine önceki alıntıda olduğu gibi, ortada yalnızca bir iddia varken bile “şiddete maruz bırakılmış”, “şiddeti yaşamış” gibi kesin ifadelerin kullanılmasını istiyor. Feminist, gazeteciden haberin çağrışımlarını yönetmesini istiyor, haberin tarafsız, doğru ve eksiksiz biçimde aktarılmasını değil.
Kılavuz, “cinsel şiddet” mağdurunun (feministler laf atmayı, kesmeyi bile bu tanıma sokuyorlar, hatırlatalım) travmaya uğramama ihtimalini yok sayıyor. Travmaya uğramadı, zarar görmediyse bile bunu haberde bildirmeyin diyor, “mutlaka yaralanmıştır, zarar görmüştür o” (elbette bu ilkeler kurban erkek olursa geçerli değil).
Pek çok tecavüz olayı şiddetsiz oynaşmayla, kurla başlıyor. Peki bu aşamalar gerçekleşti ise ve yargıç önünde kayıt altına alındıysa bile haberci bunları yazmasın mı? Feminist, yazılmasın istiyor. Önceki alıntıda gördüğümüz üzere feminist gerçeğin bilinmesini değil, hedeflenen çağrışımın yapılmasını önceliyor. Algı yönetimi istiyor.
Türkçe meali: “Adli bir vaka olduğunda olayla ilgisi olmayan, olaya tanık olmayan marjinal gruplara koşa koşa gidin. Ama zanlıya kendini savunma hakkı vermeyin. Bir davayı dava dosyasından aktarmayın. Bir davayı mahkemede söylenenler üzerinden aktarmayın. Çünkü mahkeme adil olmak için savunmaya kendisini savunma hakkı verir. Sizin adil olmak gibi bir göreviniz yok. Sizin göreviniz çağrışım yaptırmak, algı yönetmek.”
Mağdur gece ikide, üzerinde iç çamaşırıyla, sarhoş biçimde barların ve pavyonların olduğu sokakta geziyorduysa bunu haber metnine yazmayın diyor. Feminizme göre sokakta çırılçıplak dolaşan bir kadına erkeklerin ne iltifat etme hakları vardır (iltifata “cinsel şiddet” diyorlar), ne de saygılı bir şekilde üzerine bir şey giymesini söyleme hakkı (o da cinsel şiddet).
“Seks sektörü ile olan ilişkisine odaklanmayın”: Yani mağdur orospuysa bunu haber metnine yazmayın diyor.
“Cinsel şiddet yalnızca failin suçudur”: Her saldırı suçunda tahrik diye bir bileşen vardır, yargıç bütün koşulları değerlendirerek hüküm verir ama cinsel şiddet bundan muaftır. Neden? Feminist öyle buyurdu. Püf noktası: Yalnızca kadın, eşcinsel ve dönme mağdur olduğunda geçerlidir. Çünkü kılavuzun hiçbir yerinde heteroseksüel erkeklere uygulanan cinsel şiddet konu edilmiyor. “Erkekler ölsün”, “çükünüzü kesecez” diyen feministlerin heteroseksüel erkekleri insan yerine koyduklarını düşünecek kadar geri zekalı mıyız?
Türkçe meali: “Zanlı (ısrarla fail diyor) hakkında ilgisiz ayrıntıları verin. Ama yalnızca zanlıyı kötü gösterdiği sürece verin. Zanlının iyi bir aile babası, başarılı bir meslek erbabı, mutlu bir yaşam süren sabıkasız bir vatandaş olduğu gibi bilgilere ulaşıyorsanız bunları gizleyin. Erkeği kötü, kadını melek göstermeye çalışın. Gösteremiyorsanız ayrıntıları hepten gizleyin.”
Özgür iradesiyle sarhoş olmuş bir kadın saldırıya uğradığında veya sarhoşlukla sonradan pişman olacağı bir ilişkiye girdiğinde, yani olayda açık sorumluluğu olduğunda, kadının bu sorumluluğunu inkar etmemizi istiyorlar. “Alkolle direnci kırılmış kadın” nedir? Barda sarhoş olup olay çıkaran adamlara ve kadınlara zorla mı içki içiriliyor? Şekilde görüldüğü üzere feminizm, kadınların kendi karar ve eylemlerinden doğan sorumluluklarını reddeder. Kadınların yalnızca “hakları” olduğunu, hiçbir sorumlulukları olmadığını savunur.
Gazetecilerin ne yazıp ne yazmayacakları hakkında verilen tüyolarda feminizmin ahlaki çifte standardı son derece şeffaf olarak görünüyor. “Kılavuzun” geri kalanı da feminist dogmalarla inşa edilmiş.
Önceki yazılarımızda da örneklerini gösterdiğimiz üzere bunu hep yapıyorlar. Mesela Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü “kadına uygulanan aile içi şiddet” konulu 500 sayfa rapor yayınlıyor, bu beş yüz sayfa içinde bir tanecik somut veri bulamıyorsunuz. Anket doldurttukları kişilerin beyanlarını bilimsel araştırma diye önümüze koyuyorlar. Raporda veri işleme konusunda sağlıksızlar saptıyoruz, e-postayla soru soruyoruz, yanıt vermiyorlar. Çünkü feminizm bir tartışma ortamı yaratamaz. Yalnızca suçlar, kanıt sunmaz. Yalan söyler, uydurma veri üretir. Tecavüz kurbanlarının beyanlarının yeterli olması gerektiğini ve yargılama yapılmaması gerektiğini ciddi ciddi öne sürebilecek kadar ileri giderler!
Erkeğin görece saldırgan olduğunu inkar etmemizi isteyen feminist, kadının görece zayıf ve korumaya muhtaç olduğunu neye dayanarak kabul etmemizi istiyor? Cinsiyetlerin eşit olduğunu öne süren feminist neye dayanarak kadınlara özel yasal koruma istiyor? Erkeğin görece güçlü ve görece saldırgan olduğuna inanmayacaksak kadının görece zayıf olduğuna neden inanalım? Neden kadını koruyan yasalar çıkaralım? Feminizm, doğanın kendisiyle (ve haliyle Tanrı’yla) o kavgalı ki, erkeklerin ortalama boy uzunluğunun fazla olduğu gerçeğiyle bile baş edemiyor bkz: https://www.youtube.com/watch?v=uLRBodKsgTA
Şimdi koltukları değişip kılavuzun dilini yargılayalım.
“Tecavüz kültürü”: Kılavuz bu ifadeyi defalarca kullanarak feminizme (henüz) secde etmemiş uygar kültürleri aşağılıyor. Bu sözcük her kullanıldığında, sözcüğe maruz kalan erkeklere psikolojik baskı ve yersiz suçluluk duygusu uygulanmış oluyor. Dolayısıyla buna rahatlıkla “duygusal şiddet” diyebiliriz. Peki demeli miyiz? Hayır, çünkü kelimeleri yerlerinden kaydırmak feministin işidir.
“Ataerkil kültür”: Kültürün ataerkil olmasını düzeltilmesi gereken bir arıza olarak görmek, ama anaerkil kültürleri övmek, onaylamak. İşte bu feminizmin eşitlik kisvesi altında kovaladığı kadın üstünlükçülüğünün işaretlerinden biridir. Eşitlik kelimesinin ırzına geçilmiştir. Kılavuz ataerkil kelimesini tecavüz, cinsel şiddet bağlamında kullanarak münferit ve adi suçları bütün bir kültüre ve topluma yüklüyor. Bunu yaparken kadınlar nasıl kapsam dışı bırakılacak? İşte bu sihirli kelime imdada yetişiyor.
“Muhafazakar toplumsal baskı”: Bireyleri iyi ahlaklı olmaya özendirmek, iyi ahlak aşılamak, kabul edilmiş davranış kurallarına uymaya yöneltmek yeryüzünde istisnasız bütün toplumların yaşamsal, vazgeçilmez işlevidir. Bu işlev çocukları eğitmekten, güzelce söylemekten suçluları hapse atmaya kadar giden bir yelpazede yerine getirilir. Feminizm, toplumu bir arada tutan bağları koparmak amaç ve niyetiyle ortaya çıkmıştır. Bunu yapmak için öncelikle kadınla erkeğin arasındaki işbölümünü ve uyumlu birlikteliği bozmaya çalışır. Bundan dolayı kadına ve erkeğe nasıl davranmaları gerektiğini söyleyen iyi ahlak öğretilerini “muhafazakar toplumsal baskı” nitelemesiyle aşağılar. “Doğru kelimeleri kullanmak” dersi verenler, bu nitelemenin “mahalle baskısı” gibi sevimsiz ve kötü çağrışım yapan sürümlerini de türettiler. Feminizm ahlaksız bir kadın ve ahlaksız bir toplum düşler. “Kadını özgürleştirmek”ten kasıt, kadını ahlak kurallarından özgürleştirmektir.
“Cinsel şiddet”: Kılavuz bu ifadeyi yalnızca ve yalnızca kadına uygulanan cinsel şiddet bağlamında kullanıp erkeğe uygulanan cinsel şiddeti kapsam dışında bırakıyor. Böylece bir Yenikonuş* kuralı olan sözcüklerin içeriğinden farklı anlamlara, zihinleri de sözcüklerde var olmayan anlamları anlamaya zorlama işini yapmış oluyor. Ben de buna “zihinsel şiddet” desem örneğin, oturur mu? Cuk oturur! Ama dillerin ırzına geçmek feminizmin oyunudur. Feminizm karşıtları feminist yöntemleri kullanarak mücadele etmemelidirler. Ahlaksızlığa ahlaksızlıkla karşılık verilmez.
Bu kılavuz açıkça, büyük harflerle “dilimizi dönüştürüyoruz” diyor. Feminizm, toplumu birarada tutan bağları bir bir koparır. Dil, belki bunların en temeli ve en sonuncusudur. Feminizmle savaşmak kadın, erkek herkesin görevidir. Çünkü feminizm, Yenikonuş ve Çiftdüşün paradigmalarını yerleştirerek gerçek bir Orwell distopyasını gerçekleştirmeye çalışıyor.
Ne yazık ki bu ülkede her şey gibi gazetecilik mesleği de bozulup yerlerde sürünme düzeyine indi. Cahil ve sorgulayıcı düşünceden yoksun, giderek düşen bir ahlak standardıyla iş yapmakta olan gazetecilerin bu ve benzeri sözde kılavuzların etkisinde kalmaları kaçınılmaz görünüyor. Gazetecilere dürüst ve yansız haber nasıl yapılır, gücü yeten çıkar gruplarına değil, gerçeklere nasıl hizmet edilir bunu öğreten örgütlere ihtiyacımız var. Ülkemizde feminizm karşıtı bir örgüt kurulmadıkça bu imkana erişemeyeceğiz. Feminizm karşıtlarının hemen şimdi harekete geçmeleri gerekiyor.
*Yenikonuş: George Orwell’in 1984 romanında geçen, firavun rejiminin kelimeleri yerlerinden kaydırarak onlara yapay anlamlar yükleyerek insanları düşünemez hale getirdikleri yöntem.
Barış
Çoğunluğun benimsemediği fikirler veya kuramlar HAKİM olduğunda şöyle bir durum oluşuyor: Hakim fikre muhalif olanlar dışlanma ve ayıplanma korkusuyla suskunluğa çekiliyorlar. Ne zamana kadar? Kendi fikirlerini savunan bir toplumsal hareket oluşuncaya kadar. Böyle bir muhalif hareket çıktığında, bir önderin bir adım öne çıkması ve ondan cesaret alanların de bir adım öne çıkması örneğinde gördüğümüz gibi çoğunluk suskunluğa bir son veriyor. Feminizm karşıtı bir dernek veya siyasi parti veya hiç değilse muhaliflerin toplanıp seslerini duyurabildikleri bir yayın, mesela büyük bir internet sitesi kurulması gerekiyor.