Aylin Koç, Argoda Kadın, Argo (editörler Emine Gürsoy Naskali, Gülden Sağol Yüksekkaya), Ka Kitap, 2016 içinde s. 127-140.
Makalenin bir kopyası şurada: https://turkoloji.cu.edu.tr/YENI%20TURK%20DILI/aylin_koc_argoda_kadin.pdf
Feminist zihinsel filtrelerin etkisini kolayca görebildiğimiz bir dilbilim makalesi bu. Bugün kadın aleyhinde bir “cinsiyetçi dilin” var olduğu efsanelerini feministler popüler ederken bilimsellikten uzak raporlara, makalelere ve basın ürünlerine dayanıyorlar. Doçent Aylin Koç bu makalede Türk argosunda kadının cinselliğine yönelik sözde aşağılayıcı sözcüklerin sayısında artış olduğunu saptıyor. Ama nasıl saptıyor?
“Örneğin Ferit Develioğlu’nun Türk Argosu’nda genel argoya ait bütün kelimelere rastlamak mümkündür. Ancak son argo sözlüğüne (H. Aktunç, Büyük Argo Sözlüğü, 1998) baktığımızda en fazla cinsel argoya ait malzemenin ön plana çıktığını görüyoruz. Burada bir problem var demektir. Toplumda kadına bakış açısında değişen bir şey mi var? Lügatı Garibe’nin (1887) önsözünde A. Fikri ‘edebe mugayir olmayanları aldım’ diyor.”
Feminist yan hakem ofsayt bayrağını kaldırıyor… Burada şöyle bir problem var: Argo sözlüğü hazırlamak zor iştir. Genel sözlük veya terim sözlüğü hazırlarken yapıldığı gibi ofis çalışmasıyla yapılamaz, saha çalışması gerektirir. Bu da çalışmada öznelliğin ağır basacağı anlamına gelir. Sözlükçü istediği her ortama girip olası her sözcüğü işitemez. Kaldı ki karşılaştırdığı üç sözlüğü de birer kişinin hazırladığı bellidir. Yani sözgelimi Büyük Türkçe Sözlük’te olduğu gibi bir kurul çalışması değildir. Bu, öznelliğin daha da artması demektir. Yazar her üç sözlükçünün erkek olduğunu da görmezden geliyor. Saha çalışması yapan erkek elbette kadın argosuna erişimi bir kadın sözlükçününki kadar olmayacaktır. Dolayısıyla erkeğe yönelik cinsellik anlatan sözcüklere erişimi sınırlanmış olacaktır. Nitekim Türkçenin tek kadın argosu sözlüğünü bir kadın hazırlamıştır. Yazar dil alanında doçentliğe kadar yükselmiş ama bu gerçeklerden habersiz. Veya haberli ama feminist refleksler bilgiye baskın çıkıyor. Bir üçüncüsü, yazarın kendisinin de farkında olduğu üzere en eski sözlüğe “edebe mugayir” olan sözlerin alınmamış olması. Edebe mugayirlik çoğunlukla özneldir ve sözlükçünün keyfi bir süzme işlemi yaptığı kesindir. “Cinsel içerikli” sözcüklerin çoğunun bu sözlüğe girmeyeceği bellidir. Uzmanlığın ötesinde, yazarın okuduğunu anladığından da emin olamıyoruz. Yazar üç bağımsız ve standart dışı çalışma arasındaki farkı kendi deyimiyle “erkek egemenliğe” yüklemeye pek hevesli görünüyor. Bu çalışmalardan sonuncusu 1998’de, yani “erkek egemenliğin” artık sona erdiği zamanlarda yayınlanmış olsa bile. Hava ısındıkça feminist üşüyor.
“İlk argo sözlüğümüz Lugatı Garibe’de üç kelime tespit etmişken argo ile ilgili son eser Türkçenin Büyük Argo Sözlüğü’nde ise tespit ettiğim kelimelerde kadına dair sözlerde müthiş bir artış dikkatimizi çekiyor.”
Bakın hâlâ okuduğunu anlamıyor. Sözlükçü cinsel içerikli sözcükleri kasıtlı olarak ayıklamış, yazmamış. Ama yazarımız eline feminizme yani kadın mağdurluğu efsanesine hizmet edecek bir bilgi parçası geçirdiği için pek aceleci, pek heyecanlı. Soluk soluğa devam ediyor:
“Özellikle kadını cinsel bir meta olarak değerlendiren sözler çoğunlukta.”
Bana kadın cinselliğiyle ilgili olan ama kadını “cinsel meta” yapmayan bir sözcük söyleyin… Sahi, meta ne demek? Mal demek. Şimdi “motor” dediğimde kadını cinsel meta mı yapmış oluyorum? Yazara göre evet. Ama gerçekte hayır. “Motor” kolaylıkla elde edilen kadın demektir, “verişken” de denir; her zaman fahişe değildir yani mal değildir. Mal olmayan kadın anlamında da kullanıldığını yazarın gönderme yaptığı sözlükler bile söylüyor, pes! Yazar çok çok az bilgiyle büyük sonuçlara ulaşmakla kalmıyor, apaçık göz önünde olan bilgileri çarpıtıyor.
“Meta”, bildiğin mal demek. Bu sözcüğün “cinsel meta” tamlamasının dışında neredeyse hiç kullanılmaması ilginçtir. Bu durum bu tamlamayı kullanan kişiyle ilgili de bilgi verir. Bu kişi kendi sözcüklerini kullanmamakta, ezberletilmiş kalıpları kullanmaktadır. Hele hele bu kişi dilbilimciyse eyvah eyvah, çünkü kullandığı sözcükler üzerinde durup düşünmeyen bir dilbilimcinin yetkinliğinden kuşkuya düşmemek olanaksızdır.
Yazar “boyalı basın” teriminin anlamını bilmiyor. Bir zamanlar yayınlanan Tan, Bulvar gibi cıvık ve cinsel içerikli gazetelere verilen bir ad olduğunu sanıyor. Oysa boyalı basın “okuyucunun ilgisini çekmek için renkli fotoğrafa yazı ve haberden çok yer veren, kupon veya çekilişlerle armağan dağıtan basın” demektir. Kendi konusunda bu kadar dikkatsiz ve bilgisiz olan bu yazar bize feminizmin bilimsel düşünce üzerindeki karartıcı etkisini gösteriyor.
Yazar kadın cinselliğini anlatan argo sözcüklerin sayısında (kendi algıladığı) artışın nedenlerini araştırırken Türk pop müziğinden de söz ediyor ve “yatağıma gel”, “kız hepsi senin mi” gibi sözlerin “bakış açısında kırılmaya yol açmış” olabileceğini öne sürüyor. Verdiği örneklere bakın. Birinci örnek her iki cinsiyete uygulanabilir. Ayrıca tam tersi ve erkek cinselliğine yönelik örnekleri görmezden geliyor, tam bir feministin yapacağı gibi. “Seni yerler, ham yapar bu zilliler” sözlerinin bir erkeğe yöneltildiği şarkıyı herkes duymuştur örneğin.
Yazarın cahilliği makalede ilerledikçe belirginleşiyor. Adnan Hoca’nın kediciklerinin “konusunda deneyimli kadınlar” olduğunu düşünüyor ve onlara “motor” denmesine içerliyor! Reyting Hamdi’nin komedi skecinde bir kadını “kevaşe” diyerek dövmesini hipotezini güçlendiren bir bulgu sayıyor. Aynı Hamdi’nin erkekleri “dallama” diyerek dövdüğünü, sansürden geçecek olsa ibne, pezevenk, dümbük, deyyus vb. diyeceğini bilmezden geliyor.
Yazar makalenin sonunda kadının cinselliğinden söz eden argo sözcüklerin bir listesini veriyor. Sözcüklerin neredeyse yarısından çoğunun fahişelik mesleğini anlattığı dikkati çekiyor. En küçük bilimsel kaygısı olan bir akademisyen bu durum karşısında bir durup düşünür: Acaba niye? Niyesi belli. Kadınlar arasında olsun, erkekler arasında olsun bir fahişeden söz etmek risklidir. Bu riski azaltmak ve dikkat çekmemek için şifre sözcükler kullanma gereği doğar. Ayrıca namuslu bir kadından yanlışlıkla fahişe olarak söz etmek de büyük risktir. Yazar tipik bir “fildişi kuledeki akademisyen” örneği gösteriyor, hayattan ve sokaktan kopuk, sokağın mantığını bilmiyor. Yapmış olduğu cinsiyet açısından asimetrik saptamaların öbür yüzünü yoklamıyor. Yani erkek cinselliğini anlatan sözcüklerde durum nedir? Kadındaki gibi bir artış olmuş mu, ilgilenmiyor. Kadın argosu sözlüğü yayınlandı, ona bakıp ondaki erkek cinselliğine ve kadın cinselliğine yönelik sözcükleri tasnif etmiyor. Böyle olunca da “kadının mağdurluğu” zurnasını bilim kisvesi altında öttürmeyi sürdürüyor.
Yazarın asla araştırmadığı, araştırmasının da mümkün olmadığı olası bir gerekçe feminizmin ta kendisidir. Feminizm kadının “cinsel özgürlüğünü” savunur. “Özgür kadın”, ilişki piyasasına atılmış, vitrine çıkmış kadındır. Bu kadın hakkında çok konuşulması, konuşulurken de ilgili argonun zenginleşmesi kaçınılmazdır. Eğer kadın cinselliğini anlatan sözcük sayısında bir artış varsa (yazar bunu saptamakta başarısız oluyor) nedeni büyük olasılıkla feminizmdir. Ve fakat bu durumdan yakınan ve faturayı erkeklere kesmeye çalışan yazar feministtir. İşte size feminizmin çelişkisi!
Sözde dilbilim alanında çalışan bu akademisyene en azından dürüstlüğü için teşekkür etemeliyiz. Çünkü bu dilbilim makalesinin kaynakçasında Duygu Asena’nın dilbilimle en küçük ilgisi olmayan feminist kitaplarını da sıralamış. Şaşırmıyoruz.
Bilimsel bakıştan bu kadar uzak bir makaleyi kitaba alan editörlerin ikisinin de kızlık soyadını evlendikten sonra kullanmayı sürdürmesi rastlantı mı?
Leave a Reply