Bir okur mektubu:
Köyüm yanından büyük bir nehrin geçtiği, iklimi uygun, toprakları verimli, bir çok ürünün bittiği verimli bir köy. Çocukluğumda köyden fışkıran kasa kasa armutlar, kayısılar, domatesler, yeşil soğanlar, narlar, ayvalar, erikler hala burnumda tüter… Bir tane domates tek başına salata tabağını domates suyu ile doldururdu, lezzetini tarif etmem imkansız.
Şu anda köyüm virane…2-3 aile dışında üretim yapan yok.. Köyle taş çatlasa 10 hane kaldı. Onlar da mecburiyetten kaldı.. Geri kalanların hepsi şehre göçtü…
Şimdi size köyümün hikayesini anlatacağım.
Köyümün mutlu ve mesut günlerinde, “uydu” isimli bir yaratık geldi köyüme…. Evlerin çatılarında tek tük görülen bu aygıt, sonra bütün çatıları kapladı… Artık evler “şenlenmiş(!) ti. Köyüme 40 km olan ve sadece ihtiyaçları karşılamak için gidilen şehir, artık büyülü bir hedef haline gelivermişti kısa sürede. Galiba bu büyülü hayattan daha çok kadınlar etkilenmişti. Çünkü “şehirde oturma” şartı diye bir şart koymuşlardı, evlilik çağına gelince hepsi. Şehirde oturma vaadi vermeyen erkekle kimse evlenmiyordu. Bu yüzden köyün gençleri, tuğla fabrikası, karton fabrikası gibi vasıfsız işçilerin arandığı yerlerde güç bela iş bulup metruk, derme çatma iki göz bir ev tutup, birer birer göçtüler eşlerini de alarak şehre… O zaman orta yaşlarda olan “babalar” mutluluk içinde evlendirdiler çocuklarını. O babalar şimdi elden ayaktan düşmüş birer ihtiyar olarak köyde ölümü bekliyorlar. Köyüm boş… Ayva yok, nar yok….
Kadınlar bunu yapabildiler çünkü çalışarak kadını doyurmak zorunda olan erkektir. Feminist söylemde kadının çalışmasının bir görev olduğu ifadesine asla rastlamayız. Hoş, feminist söylemde “kadının görevi” diye herhangi bir konu yoktur zaten. Kadınlar görevleri ve sorumlulukları olmayan, yalnızca hakları, yetkileri ve seçme şansları olması gereken üstün varlıklardır feministlere göre. Kadına el kalkmaz, erkeğe onun on katı kadar el kalkabilir, sorun değil. Kadın cinayetleri durmalıdır, en az yedi, sekiz kat fazla yoğunlukta olan erkek cinayetleri sürebilir, sorun değil. Kadın ağır koşullarda çalışmak zorunda bırakılamaz, ama erkek zaten o ağır koşullar için yaratılmıştır, beter olsun.
Bu zihniyet, televizyonlardan yayın adı altında fışkıran irin içinde köylü kadınlara şu mesajı taşıdı: “Erkeği peşinizde süründürün. Size bakmak zorundalar, siz şehirde yaşamak isterseniz bunu sağlamak zorundalar. Parasız kalırsanız sizin çalışmanız sizin seçiminize bağlıdır. Çalışmak kadının görevi değil, hakkıdır. Ama o evin erkeğidir, eşşek gibi çalışacak. Baktınız olmadı, eh, medeni yasamız da kadını kayırıyor, basarsınız kıçına tekmeyi, hem nafaka alır, hem işe girer kendinizi sigortalatmazsınız. Bu arada daha zengin bir enayi bulursunuz kendinize. Çünkü dünyada bu işler böyle bakın, size filmlerde dizilerde gösteriyoruz, gavur erkek nasıl diz çöküyor evlenme teklif ederken. Sizin neyiniz eksik? Uzmanlarımızı çıkarıyoruz, onlar da size telkin veriyorlar bu yönde. Siz isyan ederseniz bunun adı kadın haklarıdır. Erkek sizin dileklerinizi yerine getirmediğinde bunun adı maçoluk, hanzoluk, öküzlüktür. Evlilik sizin onlara verdiğiniz bir sadakadır. Yalnızca siz alacaksınız, yalnızca onlar verecekler. Hala ne duruyorsunuz, reis sizsiniz artık.”
Leave a Reply