Kadının biri köpeğini kaybediyor, bulunması için ilan veriyor. Buraya kadar herşey normal. Ama köpeğini kaybeden kadın bir feminist olduğu için feminizm tanrısına adadığı adak, köpeği bulunursa “beş kız çocuğunu okutmak” oluyor. Sosyal medyada belli ki feminizmi içselleştirememiş, secde etmeyi başaramamış biri “Öğrenciler neden kız?” diye soruyor. Oğlanların günahı ne? Öyle ya, hani basın, üniversiteler ve Avrupalı abilerimiz, ablalarımız bize cinsiyetçiliğin kötü olduğunu öğretiyorlardı ya parmaklarını sallayarak? Niçin cinsiyetlerini seçiyorsun burs vereceğin beş öğrencinin?
Sen misin bunu diyen!
Burada kişiler önemli değil. Bu tartışma, Türkiye’de kadınlardan yana cinsiyetçilik, haksız kayırmacılık yapan birini uyardığınızda alacağınız tepkinin tipik bir örneğidir. Feminizmin cinsiyetçiliğin karşıtı değil, ta kendisi olduğunu öne sürüyor ve kanıtlıyoruz. Kanıtlamak kolaydır, yöntem basittir: Metinde kadın ve erkeğin yerini değiştiriverin. Nitekim sağduyuya çağıranlardan biri bunu yapsak nasıl olurdu diye soruyor, yanıt alamıyor.
Duyuruyu yazan kişi “Beş erkek öğrenciye burs vereceğim” deseydi nasıl tepkiler gelirdi dersiniz? İçinde Ortaçağ, geri, barbar ve türlü hakaretlerden bir demet içeren tepkiler…
Ve hatta daha ağır hakaretler…
Ve fakat ifadenin tıpkısı kadınların lehine olduğunda çıt yok. Çıt çıkaranı da tefe koyuyorlar. Türkiye’de yoğun çabaların sonucunda kız öğrenci sayısı erkek öğrenci sayısına neredeyse eşitlendi. Birincisi, kız öğrencilerin okuyamaması gibi bir durum yok. İkincisi, ilk ve orta öğretimde okuyan öğrencilerin neredeyse bütün masraflarını devlet karşılıyor. Ama bunlar gerçek ve feminizm gerçeklerle barışık değil.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, feministlerin cinsiyetçilik yapmamaları konusunda uyarıldıklarında verdikleri tepki. Bu değişmeyen bir klişedir:
- Susturma girişimi, örnekte açıkça görülüyor.
- Yanıt vermekten kaçınma, yok sayma girişimi, örnekte açıkça görülüyor.
- “Keyfim bilir, sana mı soracağım” tepkisi, örnekte açıkça görülüyor. Keyif erkeklerin lehine ise “cinsiyetçilik”, kadınların lehine ise “özgürlük”…
- Sağduyuya çağıranları cahillik, öküzlük vb. nitelemelerle aşağılamak, örnekte açıkça görülüyor. Kişi kadın olduğu için biraz kibar olmuşlar. Erkek olsaydı hakaretler daha ağır olacaktı, kesin.
- Verecek hiç bir yanıt bulamamak. Örnekte görüldüğü gibi cinsiyetçiliği eleştiren iki kişiye hiç bir somut yanıt verilmiyor. Cinsiyetçi davranışı haklı çıkaracak, haklılığı kanıtlayacak hiç bir girişim yok. Kişi hiç bir mantıksal, yasal, ahlaki vb. çıkarıma başvurmadan doğrudan kötü olmakla suçlanıyor. Konuyla hiç ilgisi olmayan çocuk gelinlerin sözü ediliyor. Köşeye sıkışınca konu dağıtılıyor, kadının “genel mazlumluğundan” dem vuruluyor.
Bu hayvansever kişilerden insan sevgisiyle dolu yanıtlar göremiyor olmamız şaşırtıcı değil. Buna kapsayıcı bir açıklama getirelim…
İnsanın içinde bir sevgi potansiyeli ve yaşama geçirilerek doyurulması gereken bir sevme açlığı vardır. Normal koşullarda sevgi insanlara yönelerek doyum sağlanır. Aile bireyleri, dostlar, mahalle, etnik grup, bütün insanlar biçiminde halkalar büyüdükçe yoğunluğu azalan bir sevgi vardır, herkes tanıktır. Ancak modern yaşamın, özellikle kent yaşamının izole edici, yalnızlaştırıcı, duygusal boşalım kanallarını tıkayıcı, fazlasıyla yapay yapısı, çoğu kişinin bu doyuma ulaşamamasına neden oluyor. Sevme gereksinimini insanlar üzerinde karşılayamayanların yönelebilecekleri şeyler belli. Bu gezegende üç şey var: Cansız nesneler, canlılar ve insanlar.
Cansız nesnelerde doyum arayanlar nesne bağımlısı oluyorlar. Kimi otomobil hastası olur, kimi hastalık derecesinde alışveriş düşkünü olur. Fetiş denen şey bildiğimiz kadarıyla modern çağ hastalığıdır.
Canlılara yönelenler bitkilerden çok hayvanları sevimli buluyorlar. Hayvanların arasından memelileri, onların da arasından kedi ve köpeği… Çünkü bunlar insana en uyumlu, en benzeyen hayvanlar.
Kimi de yalnızca insanların bir bölümünü sevmeyi başaramıyor. Feministler erkekleri sevemiyorlar. Eşit derecede sevilmeye layık, eşit derecede sevimli yaratılmış olan kadın ve erkek arasında kadınları seçiyor ve bütün sevme gereksinimini onların üzerinde doyurmaya çalışıyorlar. Elbette yukarıdaki iki örnekte olduğu gibi bu bir aldanma. Çünkü insanların önemli bir bölümünü sevemiyorsanız doyum gerçekleşemiyor. Belli bir ırktan veya ulustan nefret edenler de aynı nedenden dolayı sevme gereksinimini doyurmakta zorlanan insanlardır.
Burada aynı zamanda hayvanseverler ve feministler arasındaki benzerliği saptamış olduk. Bunlar yaralı ruhlar. İnsan sevgisi tehlikeli boyutlarda azaldığında, basının ve kültürel ortamın etkisiyle erkekleri hiç sevmez hale gelenlerin durumuyla, insanın özünde kötü, çirkin bir yaratık olduğu telkiniyle hayvansever olanların durumları çok benziyor. Modern Batı kültürü (veya kent kültürü) ne yazık ki insan sevgisi aşılamıyor.
Benzer biçimde ulus sevgisi iyice zayıflayınca bunun vicdani ret olarak tezahür etiğini görüyoruz. Sevilen, parçası olduğu hissedilen toplum için çalışmak gerektiği gibi, canını ortaya koyarak savunmak da gerekir. Bu isteği gösteremeyen kişilerin arasından yurtsever, yurtseverlerin arasından vicdani retçi çıkmaması, yukarıda özetlediğimiz sevgi eksikliğinin farklı yüzleridir.
Bugün Batı’da gördüğümüz üreme oranı düşüklüğünün en önemli nedeni çocuk sevgisinin eksikliğidir. Batılı, çocukları sevmekte zorlanmaktadır. İktisat kitaplarında çizilen refah düzeyi-üreme oranı grafikleri yanlış nedensellik bağı kurmaktadır. Batılı, çocuklara olan sevgisini yitirmekte, eşzamanlı olarak yaşlılara olan saygısını da yitirmektedir. Bütün bunların yarattığı duygusal boşluk bir yere yönelecektir, yönelmektedir.
Aynı şey erkekte tezahür ettiğinde bunu kadın düşmanlığı olarak görebiliriz. Ancak bunların sayısı önemsiz denecek kadar azdır. Erkekleri sevemeyen, yani feminist kadınların içinde lezbiyenlik oranının çok yüksek olması bu hipotezi doğrular. Aynı şekilde, eşcinsel erkeklerin kadın düşmanı değil, tam tersine erkek düşmanı olması da bu hipotezi doğrular. Baskın modern kültür erkek nefreti aşılıyor.
Psikologlardan bundan daha tutarlı, daha bütüncül bir açıklama beklemeyin. Çünkü onların da ezici çoğunluğu ya hayvansever, ya feministtir. Bilim iyidir ama bilimin içindeki ideolojiyi açıklayamayandan bilimadamı olmaz.
Arama motorlarında vegan feminist veya hayvansever feminist ikililerini arattığınızda on binlerce sonuç almanızın nedeni işte budur. İkisini de besleyen sevgi eksikliğidir. Bundan ötüsü birine üye olan, öbürünün de potansiyel üyesidir. Nitekim örnekte görüldüğü gibi köpeğe “çocuk” denmektedir. Çünkü sevilen evcil hayvan, sevilemeyen insanların boşluğunu dolduran bir vekildir aslında.
Ne yazık ki günümüz kuşağı bu durumu teşhis edip çaresine bakacak olgunluktan uzaklaşmıştır. Sevgi eksikliğini sorun olarak saptayamadığı için gitgide birbirinden uzaklaşan toplumsal gruplar birbirlerine bilenmektedir. Nefrete nefretle karşılık vermektedir.
Bu kadıncağız, milyonlarca feminist ve hayvansever /vegan gibi, erkekleri ve genel olarak insanları neden sevemediğinin farkında değildir. Ekşisözlük’te açtığı başlıkta cinsiyetçiliği kabul etmediği gibi, kendisinin cinsiyetçi olduğunu söyleyecekler için önceden cinsiyetçilik suçlamasında bulunmuştur:
Feminizme verilecek en iyi tepkilerden biri onun yalanlarını bilgi ile savuşturmaktır. Belki verilecek en iyi duygusal tepki de doğrudan erkekleri neden sevemediklerini sormak olabilir.
“Neden erkeklerden nefret ediyorsun?”
“Neden insanlardan nefret ediyorsun?
Feministlerin içinde kimisi ise insanları sevmediğinin farkındadır ama pek azı itiraf eder. Sözde hayvan sevgisi, insan nefretinin kendine bulup aktığı bir yoldur yalnızca:
Hayri
“Eat meat, hate blacks, beat your fucking wife. It’s all the same thing.” Kathleen Hanna, Feminist punk şarkıcı. Türkçesi: “Et ye, zencilerden nefret et, lanet karını döv. Hepsi de aynı şeydir.”