Genel

Yalan Haber Utancı Hepimizin

https://odatv.com/bu-utanc-hepimizin-12061954.html

Erkek düşmanı haber sitesi Odatv, “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu”nun uyduruk raporlarından birini haber yapmış. Kendilerine platform adını veren bu birkaç feministin internet sitesine bakarsanız, başta aşağı uydurma, balon, şişirme verilerin renkli resimli grafiklerle sunulduğunu göreceksiniz. Bu sitenin en büyük özelliği sunduğu verilere tek bir kaynak göstermemesidir.

Odatv habere “Bu utanç hepimizin” başlığını koyarak, birkaç erkeğin işlediği suçu kırk milyon erkeğe paylaştırmaya kalkıyor. Şimdi haberi parça parça analiz edelim.

 “Rapora göre, 2019 yılının Mayıs ayında 37 kadın öldürüldü.”

Rapora gerek yok. Türkiye’de öldürülen erkek sayısı, öldürülen kadın sayısının beş katıdır. TÜİK’in sayfası orada, istatistikler orada.

“Raporda, kadınların her geçen gün öldürülmeye devam ettiği vurgulanırken, çocuk istismarı ve cinsel şiddetin ise sürdüğünün altı çizildi.”

Bütün suçlar “her geçen gün” işlenmeye devam ediyor. İhaleye fesat karıştırma, irtikap, dolandırıcılık, hırsızlık, gasp, darp ve aklınıza gelebilecek bütün suçlar “sürüyor”. Kadınların öldürülmesi, onlarca tür suç arasında neden özel? Öbürleri devam etsin de neden kadın cinayetleri hemen dursun? Erkekler neden öldürülmeye devam etsinler? Buna yanıt versinler.

“Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından yapılan açıklamada, ‘Nefretle işlenen bu cinayetlerde, saldırıya uğrayan şey kadın kimliğidir’ diye belirtildi.”

Bu, bilinen bir Siyonist taktiğidir. Yahudilerin ırkçı/Siyonist olanları, herhangi bir Yahudiye herhangi bir nedenle yönelmiş olan eleştiriyi, “Yahudilerin kimliğine yönelik saldırı” kabul ederler ve “Anti-semitizm” adı vererek özelleştirmeye, böylece Yahudilerin eleştirilmesini yasaklatmaya çalışırlar. Örneğin ünlü fitneci, parayla devrim yaptıran, hükümet değiştirten Soros’a yönelik haklı eleştiriler Türk Yahudi cemaatinin gazetesi Şalom tarafından “Anti-Semitizm” sayılmıştır. Örnek: http://www.salom.com.tr/arsiv/haber-103707-macaristanda_antisoros_kampanyasi_antisemit_mi.html

Feministler isterler ki kadınlara yönelik herhangi bir suç, bütün kadınlara yönelmiş sayılsın. Böylece kadınlar erkeklerden farklı olarak ayrıcalıklı olarak toplumun dokunulmaz kişileri durumuna gelsinler. Patronun işini aksattığı için iş akdine son vermekle tehdit ettiği bir kadın işçinin “nefret suçu” işlediği için patronunu mahkemeye verdiği ve mahkum ettirdiği bir Türkiye düşünün… “Nefret suçu” işlemiş olmamak için gürültücü kadın komşunuzu hiçbir yere şikayet edemediğiniz, evinizden taşınmak zorunda bırakıldığınız bir Türkiye düşünün… Tecavüz suçlamasıyla yargılanarak hiçbir kanıt aranmadan mahkum edilmekten korktuğunuz için tanımadığınız bir kadının cinsel ilişki talebini geri çeviremediğiniz bir Türkiye düşünün… Feministin düşlediği Türkiye budur.

“Raporda ayrıca, devletin kadınların yüzde kaçını koruduğu ve kadınların hangi tip erkekler tarafından öldürüldüğüne dair de bilgiler verildi.”

Hükümetin yaptığı Anayasa, evlilik ve boşanmayla ilgili Medeni Yasa maddeleri, çalışma mevzuatı, askerlik mevzuatı, polisin yetkisini belirleyen mevzuat, kadınları kayırıyor. Devlet, yasalarıyla kadınların yüzde yüzünü koruyor.

“Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun raporu ise şu şekilde:

Her ay basına yansıyan kadına yönelik şiddet haberlerinde davalar, yeni yaşanan olaylar ve kadın hareketine dair ayrıntılar yer almaktadır.”

Evet, zaten kadına şiddette artış olduğu algısı, adi vakaların gazete manşetlerine yansımasından ileri gelmektedir. Eskiden “komşusunu dövdü, kocasını zehirledi, karısını bıçakladı” tarzı haberler gazetelerin üçüncü sayfasında olurdu. Gazetecilik yapanlar bilirler. Yapacak işi kalmayan gazeteci, ilginç bir av umarak adliyede zaman geçirir. Karşısına çıkan ilginç şeyleri de mümkünse bir foto eşliğinde gazeteye gönderir. Yeni kuşak bunları hatırlamaz. Bu artık bitti. Artık gazete editörleri, bu tür haberler içinden “komşusunu dövdü, kocasını zehirledi” tipindekileri dışarıda bırakıp “karısını bıçakladı” tipinde olanları özenle seçiyor, üçüncü sayfaya değil, kapağa koyuyorlar. Gazeteci değil televizyoncu ise haber değeri taşımayan olayı ana haber bültenine koyuyor. İnsanları algısı bu yolla yönetiliyor. Hiçbir gazete ve televizyon, somut verilere ve sayılara dayanarak kadınlara saldırıların arttığını kanıtlama çabasına girmemiştir. Çünkü bunu yaptıklarında gerçek ortaya çıkacak, sahtekarlıkları belgelenecektir.

Anılan platformun sitesindeki hiçbir veri, kaynak gösterilerek desteklenmemiştir. Böyle bir siteyi siz de hazırlayabilir ve dilediğiniz renkli, sevimli grafiği hazırlayabilir, Odatv’deki dostlarınıza sitenizi haber yaptırabilirsiniz. Çünkü feminizmin hipnozu altındaki kalabalığın zeka düzeyi, “Bu verilerin kaynağı nedir?” diye soramayacak kadar düşmüştür. Odatv’nin haberinin altındaki yorumlardan bunu kolaylıkla anlayabilirsiniz.

“Kadın Cinayeti raporumuzu Femicide kavramına göre ele alıyor, bir araya getiriyor ve değerlendiriyoruz. Yani Femicide kavramına göre; embriyodan cenine, bebekten çocuğa, erişkinden yaşlıya kadar tüm kadın cinsiyetteki bireylerin sadece cinsiyetlerinden dolayı ya da toplumsal cinsiyet kimliği algısına aykırı eylemleri bahane edilerek, bir erkek tarafından öldürülmesi ya da intihara zorlanmasıdır. Femisidler salt kadın cinsiyetteki insanların öldürüldüğü cinayetler olarak algılanmamalıdır. Nefretle işlenen bu cinayetlerde, saldırıya uğrayan şey kadın kimliğidir.”

Vurgulanan bölüme dikkat ediniz. Bunu daha önce anlattık. Feministlerin derdi insanî olsa idi, yani merhamet, vicdan, ahlak gibi sabitlerden yola çıkıyor olsalardı;

-Kadının kadına yönelen şiddetini,

-Kadının erkeğe yönelen şiddetini,

-Erkeğin erkeğe yönelen şiddetini,

de dert edinir ve durdurmaya çalışırlardı. Ama hayır, yalnızca ve yalnızca erkeğin kadına yönelen şiddetini konu ediyorlar çünkü tek dertleri kadını erkeğe mutlak egemen kılmaktır. Bunu başarmak için kadını erkek önünde dokunulmaz kılacak bir ahlak oluşturmaya, bu ahlakı dayatacak yasalar çıkartmaya çalışıyorlar. Ve büyük yol aldılar.

Erkeğin kadını öldürmesine özel bir ad vermeye çalışmaları, yukarıda açıkladığımız gibi, Batı ülkelerinde Yahudilerin günden güne dokunulmazlık kazanmak için yaptıkları özel adlandırmayı örnek almalarıdır. Şablon birdir, yalnızca uygulama alanları farklıdır.

“37 Kadın Cinayeti

Bu ay işlenen kadın cinayetlerinin 5’i şüpheli ölüm olarak kaydedilirken, 21 kadının neden öldürüldüğü tespit edilemedi, 2’si ekonomik bahaneyle, 8’i kendi hayatına dair karar almak isterken ve 1’i de boşanmak istemesi sonucu öldürüldü.”

Bu sahtekar feministler, şüpheli olan ölümleri de “erkeğin kadını öldürmesi” saydıklarını açıkça itiraf ediyorlar. Odatv de okurlarının gözünün içine baka baka bu suç itirafına ortak oluyor. Ne yazık ki Odatv okurlarının beyinleri de ortalama gazete okurunun ve televizyon izleyicisininki gibi, gözünün önündeki sahtekarlığı göremeyecek kadar pelteleşmiştir.

“Kadınların kim tarafından, neden öldürüldüğü tespit edilmedikçe;  adil yargılama yapılmayıp şüpheli, sanık ve katiller caydırıcı cezalar almadıkça, önleyici tedbirler uygulanmadıkça şiddet boyut değiştirerek sürmeye devam ediyor.”

Baştan aşağı safsata. Türk mahkemelerinin “öldürülen kadınsa baştan savalım”, “öldürülen erkekse doğru düzgün yargılayalım” gibi dertleri mi var? Çatır çatır hapsi boyluyor katiller. Feministlerin nefretle yıkanmış yürekleri, onlara sanrılar gördürtüyor. Gördükleri sanrıları da topluma gördürtmeye çalışıyorlar. Epeyi yol aldılar.

“Kadınlar kimler tarafından öldürüldü?

Mayıs ayında öldürülen 37 kadının 9’unun kim tarafından öldürüldüğü tespit edilemedi, 11’i evli oldukları erkek, 5’i birlikte olduğu erkek, 4’ü ayrıldığı erkek, 1’i baba, 1’i kardeş, 4’ü oğlu, 2’si tanıdık/akraba tarafından öldürüldü.”

Bakın, aynı sahtekarlığı ikinci kez yapıyorlar. Yukarıda “erkeğin kadını öldürmesi” diye özel bir tanım yapıp bütün erkekleri hedef göstermişti. Şimdi de öldürülen 37 kadının 9’unu kimin öldürdüğünün belirsiz olduğunu itiraf ediyor. Ama sayı değişmiyor!

“21 kadının hangi bahane ile öldürüldüğü tespit edilememişken, 8 kadının kendi hayatına dair karar almak isterken, 1’i boşanma, 2’si de ekonomi bahane edilerek öldürülmüştür. 5 kadının şüpheli ölümü ise aydınlatılmayı bekliyor.”

21 kadının neden öldürüldüğü bilinmiyor. Yani meşru müdafaa olabilir, malını korumak isterken öldürmüş olabilir, ağır hakaret tahrikiyle öldürmüş olabilir, tehdit ve şantaj baskısı altına öldürmüş olabilir vesaire… Yirmi bir kadının yirmi biri bile meşru müdafaa ile öldürülmüş olsa 37 sayısında ısrar edecek. Feminist, bunların hiçbirini haklı neden veya hafifletici neden olarak kabul etmeyeceğini baştan söylüyor. Yukarıda yazdıklarımızın abartı veya çarpıtma olmadığının kanıtıdır: Feminist, erkeği kadına hiçbir gerekçeyle dokunamaz duruma getirmek istiyor.

“Şiddet uygulayanlara uzaklaştırma, yakın koruma gibi birçok tedbiri düzenleyen; kadınları maddi olarak güçlendirmekten kimlik değiştirmeye birçok hak tanıyan ve kadın örgütlerinin yıllarca süren mücadelesi sonucu yürürlüğe giren  6284 etkin uygulandığı takdirde kadınları koruyor.”

Feminist yine yalan söylüyor. 6284’e göre erkeğin uzaklaştırılması için kadının beyanı yeterlidir. Darp veya cebrin gerçekleşmesine gerek yoktur. Başından beri uygulama böyle olmuştur. Şu anda Türkiye’de dileyen her evli kadın, kocasını şikayet ederek uzaklaştırma kararı çıkartabilir. Feminist, buna rağmen bu kayırmacılık yasasının “etkin uygulanmadığından” yakınıyor. Kadın mutlak dokunulmaz olana, erkeğin tanrısı olana dek şikayetini sürdürecek.

“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, EYT mağduru kadının “iş bulamıyoruz” sözleri üzerine “kocan ne iş yapıyor” diye sordu.”

Sormasa mıydı? Karısı iş bulamadı diye karısını boşayan erkek var mı? Kocası iş bulamadı diye kocasını boşayan binlerce kadın var. Boşanırken işsiz olduğu için karısından nafaka alabilen kaç erkek var? İki yıl evli kaldığı kocasına boşanma davasını açmadan hemen önce gidip SGK’dan çıkışını yaptıran, kocasını ömür boyu nafakaya mahkum eden on binlerce kadın var. Böyleyken işe alımlarda erkeğe değil de, kadına mı öncelik verilsin? Bu ülkenin erkekleri, böyle bir haksızlığa maruz kalmalarına rağmen kadınlara iş verdikleri için kadınların şükretmesi gerekir. Feminist asla şükretmez, feminist Tanrı’yla kavgalıdır.

Tayyip Erdoğan bu ülkenin gördüğü en liberal, en feminist hükümetin başıdır. Kesinlikle kendisini savunuyor değiliz.

“Kadınlar ekonomik olarak evli oldukları erkeklere veya babalarına bağlı olmak zorunda değildir. Babası veya evli olduğu erkeğin çalışıyor olması durumunda kadınların işsiz kalmasının normal olduğu söylenemez. Kadınların özgürce çalışabileceği bir düzeni oluşturmak ve kadınların güçlendirmek devletin görevidir.”

Yani feminist diyor ki, kadın kendi boşadığı kocasının nafakasını, ölen kocasının maaşını, ölen babasının maaşını almayı sürdürsün ama ona iş de verilsin. Hatta mümkünse onu işe alabilmek için bir erkeği işsiz bırakalım!

“Binali Yıldırım, tekrarlanacak olan yerel seçimler için yaptığı seçim konuşmasında İstanbul’un sokaklarının gece de gündüz de ışıl ışıl olacağını, kadınların gündüz gibi sokaklarda istediği gibi güvende gezeceklerini belirtti. Kadınlar sadece karanlık ve ıssız yerlerde değil, evde, okulda, işyerinde, sokak ortasında her yerde ve günün her saatinde şiddete maruz kalıyor ve öldürülüyorlar.”

Hemen yukarıdaki iddiamızın kanıtı birkaç saniye sonra geldi. Ama feminist “yetmez ama evet” diyor.

“Meydan Beşiktaş’ta çalışan bir kadın, mal sahibi Şahin Şeker’in tarafından fiziksel şiddete maruz kaldı.”

Önceki yazımızda gösterdiğimiz üzere, Gaye Akıl adındaki bu kadın, yapması gerektiği gibi mahkemeye gitmemiş, birlikte dayak yediği erkek çalışma arkadaşını bir kenara itmiş ve “kadına şiddet” çığlıkları atarak hükümetten ayrıcalıklı muamele talep etmiştir. Bu feminist platform işin bu yanını gizliyor. Kadın olsun, erkek olsun; feministler nefes alır gibi yalan söylerler. Haberde verilen diğer örneklerin de çoğunda yalan veya çarpıtma olduğuna emin olabilirsiniz.

“İstanbul’da bir dava sırasında erkek hakim, Avukat Tuğçe Çetin’e  ‘avukatlığa uygun değil’ diyerek eteği üzerinden saldırıda bulundu ve fotoğrafını çekmeye çalıştı.”

1) Mahkeme salonlarında değil, adliye binalarında bile giyim kuralları vardır. Adliye binalarında değil, sokakta bile giyim kuralları vardır. “Ne giydiğime karışamazsın” saçmalığı, kadınları erkeklerin önünde dokunulmaz kılmayı amaçlayan bir söylemdir. Hiçbir ahlaki, kültürel, bilimsel tabana dayanmamaktadır.

2) Bu “yobaz ve erkek düşmanı” hakimlerden dünyanın her yerinde var. Bu avukat Almanya’da da, ABD’de de mahkeme salonundan çıkarılır, haddi bildirilirdi.

3) Kadın, kamusal alanda kendi rızasıyla gösterdiği bedeninin fotoğrafının çekilmesine ne hakla itiraz ediyor?

4) Hakimin yaptığı uyarı veya şikayet feminist tarafından “saldırı” sayılıyor. Talep veya şikayet haksız olsaydı bile bu bir saldırı olmayacaktı. Feminist, sözcükleri yerlerinden kaydırma konusuna ustadır.

“Kadınlar cinsel şiddete uğramaya devam ediyor

Ankara Üniversitesi’nde bir grup erkek öğrenci, kadın öğrencilere “şuna bak orucumuzu bozuyor” diyerek sözlü tacizde bulundu.”

Yukarıda belirttiğimiz amacın açık edildiği örneklerden biri.

Çarpıtma 1: “Şuna bak orucumuzu bozuyor” cümlesini erkeğe söylese feminist bunu “şiddet” saymayacaktı.

Çarpıtma 2: Mahrem yerlerini yabancı erkeklere gösteren kadınların yaptığı “cinsel şiddet” sayılmıyor da, “göstermeyin” uyarısı mı sayılıyor? Feministe göre, büyük harflerle evet!

“Kadın hakları konusunda düzenlenen eylemlere katıldığı bahane edilerek Şule Duman babası tarafından kaçırıldı. Şule kurtarıldıktan sonra babasına karşı 3 ay koruma kararı aldırdı.”

Şule eminim babası öldüğünde onun aylığını alma hakkı olduğunu düşünüyordur.

Belki Şule’nin babası kızının aşağıdaki “kadın hakları” savunucularından biri olmasını istemediğinden telaşa kapılmıştır…

 

 

 

1 Comment

  1. Mustafa

    kadınların durumunu feministlere sormak hakimin ne karar vereceğini savcıya sorması gibi. tabiki abartabildiği kadar abartacak.

Leave a Reply

Doğrulama *Captcha loading...

Pin It on Pinterest