Genel

Cinsiyetçiliğin Adı: “Kadınların Sesi”

Haber: http://www.amerikaninsesi.com/a/suriye-de-tamami-kadinlardan-olusan-ilk-televizyon-kanali/4486593.html

Bu kanalın kapısında “erkekler giremez” yazıyor. Amerika’nın Sesi, BBC, Al Jazeera gibi Batılı basın şirketleri Türkçe yayınlarını para kazanmak amaçlı yapmazlar. Kendilerine benzemeyen toplumları kendilerine benzetmek, kendi yaşam biçimlerini, kendi doğrularını, kendi ahlaklarını aşılamak için, kısaca bozgunculuk için yaparlar. Feminizm Batı’dan ithal bir nefret ideolojisidir. Kadınlara erkeklerden nefret etmeyi öğretir. Bunu mesajı doğrudan vererek yapacak hali yok elbette. Önce bir mitoloji üretmelidir. Kadınların basın şirketlerinde çalıştırılmadığı veya haksızlık gördüğü masalı da bu mitolojinin bir parçasıdır. Kürtler, bulundukları her dört ülkede cahil kalmış ve dolayısıyla kolayca yönlendirilebilen bir toplum oldukları için Batı’nın bu girişimlerine kolayca maşa oluyorlar. Feministlerin kendi tanımlarına göre cinsiyetçi, cinsiyet ayrımcısı olan bu kanalın “çokkültürlü” olduğunu öne sürmüşler bir de. Çokkültürcülüğün “iyi” sayılması gerektiği dogmasını burada tartışmayacağız. Çokkültürcülük etnik anlamda karma bir toplum olmayı över. Ama bir yandan etnik anlamda KARMA olmayı övüp, öbür andan cinsiyet AYRIMCILIĞINI desteklemek nasıl bir çelişkidir?

Dikkat edin, haber metninde şirketin sermayesinin nereden geldiği bildirilmiyor. Ama feminizmin üçüncü dünya ülkelerinde nasıl bir fitne aracı olarak kullanıldığını bilenler için bu bir merak konusu değildir. Türkiye’de erkek düşmanı sivil toplum örgütlerini para ve akıl vererek destekleyenler hep AB kurumları, Batı Avrupa vakıfları ve elçiliklerdir. Bölgenin tarihsel arka planını da hatırladığımızda, haberde yazılmamış olmasına rağmen para kaynağını kestirebiliyoruz. Kasabayı ABD ordusunun “özgürleştirdiği” açıkça yazılmış. Batı’nın bir yeri özgürleştirmesinin ne demek olduğunu bilenler, bunun yalnızca askeri değil ideolojik bir operasyon olduğunu biliyorlar. Elbette bu kanalın parası dost ülke ABD’den geliyor. Bölge kadınlarına nefret tohumları ekmek, aileyi yıkmak, toplumu yardımlaşamayan, dayanışamayan, yalnız, çaresiz bireylere ayrıştırmak ve böylece iradesiz, kolayca yönetilebilen robotlar haline getirmek için. Bunun adını da “kadının özgürleştirilmesi” koyuyorlar. Özgürlük ne demek? Bir şeye bağımlı olmamak demek. Apaçık; feminizm kadınların erkeklerle olan ilişkisine bağımlılık gözüyle bakıyor. Dürüst olsalar “kadınları ERKEKLERDEN bağımsızlaştırmak” derlerdi. Erkeklerden bağımsız olan kadınların, aileden ve soyu sürdürme görevinden de “bağımsız” olacağını anlamak zor değil. Feminizm budur.

Şimdi bu kanalın piyon kadın çalışanları çıkıp başkasının parasıyla yaptıkları kulluğu “kadın başımıza başardık”, “#Cesaretinyeter” diyecekler, bir de bu yalanı satacaklar millete…

Haberin arşivlenmiş biçimi:

Leave a Reply

Doğrulama *Captcha loading...

Pin It on Pinterest